Resmi olarak evli olmasalar da Metin'le Şebnem'i birbirine bağlayacak iki imza o kadar da önemli değildi. Çünkü onların birbirine güveni tamdı. Tabi ki onlar da isterdi kanunlar önünde evli gözüksün, güzel bir düğün yapsınlar ama kiminle? Hayatta birbirlerinden başka kimseleri yoktu. Sadece Şebnem'in yıllar önce ayrılmak zorunda kaldığı bir abisi vardı... O da nerelerdeydi kimbilir? Ayrıca gerçek adının bir resmi evrağa işlenmemesi gerekiyordu. Olsun, onlar böyle de çok mutluydular.
"Hadi ama bir tanem, bir türlü çıkamadık."
"Acelen ne Metin?" diyerek seslendi Şebnem içerden. "Sedat abin bekleyiversin. Saatle iş yapıyormuş gibi. Sanki devlet memuru mübarek!"
Şimdi Şebnem makyajını bitirmiş, kapı önünde onu bekleyen Metin'in koluna girerken, onu sıkıştırıp gönlünü almayı da ihmal etmiyordu.
"Yavaş kız! Kapı önlerinde yapma şöyle, komşulardan bir gören olacak."
"Görürlerse görsünler... Kocama yapıyorum, kime ne?"
Biraz sonra sitenin kıvrım kıvrım yollarından yürüyerek, ön kapıya ulaşmışlardı. Güvenliğin önünde iki siyah araba ile onları bekleyen Sedat, kapıya yaklaştıklarını görünce seslendi. "Nerde kaldınız oğlum ya! Güvenlik ters ters bakıyor zaten. Tipimizi mi beğenmedi ne?"
"Tamam, geldik abi işte."
Arabaya binen Metin'le Şebnem'e yeni plânını anlatmaya başlayan Sedat, Kadıköy sahil yolunda, yarısı denizin içine uzanmış bir balık lokantasının önünde durdu. "Hadi gelin, hem bir şeyler atıştırırız hem de yeni işimizin detaylarını konuşuruz."
"Sedat abi, bu defa öyle rahibe kostümü falan istemiyorum ama. O giysinin içinde sıcaktan pişmiştim."
Şebnem'in bu sözleri üzerine hepsinin yüzünde bir gülümseme belirdi, Sedat hariç. Bu duruma içerleyen Şebnem, çocuklar gibi küsecekken Sedat gönlünü aldı. "Güzel yengemizi bu defa üzmeyeceğiz. O bizim bu rolde prensesimiz olacak." dedi. "Arkadaşlar gırgır bir yana, bu gece Bursa'ya hareket ediyoruz. Şebnem'in bana yaptığı sahte kimliklerden biri adına, Hotel Armela'dan yer ayırttırdım. Unutmayın, ben orada İstanbul'dan Bursa'ya eğlenmeye gelen işadamı rolünü, Şebnem de benim sevgilimi oynayacak." deyince döndü, "Metin kızma ama sen bu sevgili rolünü kıvıramazsın gibime geliyor. Bu defa böyle olsun, sen de bizim şoförümüz olursun. İşi bitirene kadar orada krallar gibi yaşayacağız. Masraflar benden, korkmayın. Becerebilirsek, işin ucunda yine para var, olmazsa da canımız sağolsun." dedikten sonra hepsinin yüzüne bakarken devam etti konuşmasına. "Biliyorsunuz, ben tehlikeli işlere girmem. Hiçbir riski yok, sizi hiç tehlikeye atmadım, atmam da. Bana güvenin."
Şimdi bir taraftan balıklarını yiyiyorlar, bir taraftan Sedat'ın anlattığı ayrıntıları, can kulağıyla dinliyorlardı. Söylediği gibi, işin riski yoktu. İş sadece Sedat ve Şebnem'in oyunculuğuna kalıyordu. Hazine işinde hepsi çok başarılı oynamışlardı. Bu iş, onun yanında çocuk oyuncağı kalırdı. Gece bayağı ilerlemiş, yemekler yenilmiş, her şey en ince ayrıntısına kadar konuşulmuştu. İş sadece uygulamaya kalmıştı. Sedat'ın, "Haydi arkadaşlar, yolcu yolunda gerek." demesiyle hep beraber kalkıp, Bursa'ya doğru yola çıkmışlardı bile.Rahat bir yolculuktan sonra, iki buçuk saat zaman zarfında Bursa'daydılar. Hotelin büyük suitini kiralayan Sedat, kalacakları yerleri en ince ayrıntısına kadar düşünmüştü. Metin'le Şebnem yatak odasına geçerken, kendisi küçük odada, adamı Süleyman da salondaki kanepede uyuyacaktı. Yol yorgunu olduklarından, bir an önce yataklarına girip çarçabuk uykuya daldılar.
Ertesi gün erkenden kalkıp, sıkı bir kahvaltıdan sonra Kapalıçarşıyı kolaçan etmeye çıktılar. Bu tarihi çarşıyı boydan boya iki kere dolaşmışlar, onların işine yarayacak en uygun kurbanı bulmaya çalışırken, gözlerine çok lüks bir kuyumcu dükkânı çarptı. Bu dükkânın çeşit zenginliği, içinin genişliğinden, vitrinindeki mücevheratın bolluğundan, içeride çalışan onlarca kişiden belli oluyordu. Tahminleri onları yanıltmıyorsa, Taş Kuyumculuk, anlaşıldığı kadarıyla, bu işler için biçilmiş kaftan gibi görünüyordu. En ince detayına kadar hesaplayıp yaptıkları plânı, bu dükkân üzerinde uygulamaya koyabilirlerdi.
Kapalıçarşıdaki Taş Kuyumculuk, kepenklerini açmış, çalışanlar vitrine altınları yerleştirme telâşındaydılar. Yaz sonu olmasına rağmen, siyahlar giyinmiş, gözünde güneş gözlükleri olan irikıyım biri, yanında ise ona tam tezat teşkil edecek bir şekilde cıvıl cıvıl, yazlık elbiseler içinde, bol makyajlı, barbi bebek gibi bir kız ile arkasında iki adamıyla dükkâna girdi. Adam usulen şöyle umursamaz bir şekilde, o zenginlere has tarzda basitçe bir selâm verdikten sonra, sevgilisinin tezgâh üzerindeki yüzüklerle ilgilendiğini görünce, hemen oradan kızın seçtiği tek taş pırlanta bir yüzüğü parmağına taktı. İçeride dükkân sahibi, çalışanlar yokmuş gibi davranıyorlardı. Sanki yüzük değil de manavdaki tezgâhtan domates seçiyorlardı. Adam umursamaz bir tavırla sordu "Ne kadar?" diye. Dükkân sahibi şaşaladı. "Ne, ne kadar beyefendi?"
"Sevgilimin beğendiği yüzüğü soruyorum."
"Haa, O mu? Efendim sizin de gördüğünüz gibi, çok değerli bu yüzük, iri bir tek taş olup..." diye anlatırken onun sözünü kesip, arkaya doğru seslenen adam, "Tamam tamam, anlaşıldı. Ücreti neyse ödeyin." diyerek parmağına yüzüğü takan sevgilisinin beline kolunu dolayıp dükkândan çıkarlarken, dükkân sahibi adamların tipinden şüphelenip, 'parayı ödemezlerse' endişesiyle birden telâşlandı ama adam yüzüğün fiyatını bile öğrenmeden, sevgilisiyle birlikte dükkândan çıkıp gitmişti. Ne yapacağını şaşıran dükkân sahibi sağa sola bakınıp bir yardım beklerken korumalardan biri, ceketinin cebinden bir deste yeşil yirmilik çıkarıp, tezgâhın üzerine yüzüğün karşılığı olan parayı saydıktan sonra, çıkıp gittiler. Taş Kuyumculuğun sahibi İsmet Bey de arkalarından bakakalmıştı. Çok bonkör müşteriler görmüştü ama böyle paraya önem vermezmiş gibi olanına ilk defa rastlıyordu. Dükkânına onun bildiği Bursalı ne zenginler geliyordu da bir çift küpe, ne bileyim bir bilezik alana kadar, anasından emdiği sütü burnundan getiriyorlardı. 'Neyse, sabah sabah iyi başladık' diye içinden geçirdikten sonra, rafları dizmeye kaldıkları yerden devam ettiler.
![](https://img.wattpad.com/cover/330611789-288-k367189.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADIM SARI AÇIK SARI
General FictionBu kitapta anlatılanlar tamamen hayal ürünü olup, Türkiye'nin 90'lı yıllarda içinden geçtiği, kaos ortamının kurgulanmış halidir. Anlatılanların; gerçeklerle, bahsedilen olaylarla ve kişilerle, uzaktan yakından hiçbir bağlantısı yoktur. Romanda geçe...