Şebnem'in bugün Metin'lerdeki ikinci günüydü... Bütün ısrarlarına karşın, Metin'in annesi onun, 'kiralık ev bulana kadar otelde kalırım' sözlerine kulak asmayıp, hiçbir yere göndermemişti. Burada zaten apartman hayatı olduğundan, Şebnem'in oradaki varlığı, kimliği, kimsenin umurunda değildi. Burası Türkiye'nin diğer şehirlerine benzemez, burası İstanbul'du. Eğer daire komşularının gözüne çarpıp sorarlarsa, 'Balıkesir'den ablamın kızı geldi derim, kime ne' diyor başka da bir şey demiyordu. Meliha Hanım'ın nedense Şebnem'e çabucacık kanı ısınmış, onu pek bir sevmişti. Şebnem de Metin'in annesine hemen ısınıp, onunla kaynaşmıştı.
Şimdi sabah erkenden kalkmışlar, ikisi beraber mutfakta kahvaltı hazırlamakla meşguldüler. Çünkü hafta sonu olduğundan iki gündür Metin evdeydi, bugün işe gidecekti ama her zamanki gibi kalkmaya niyeti yoktu. Annesinin arada sırada mutfaktan elindeki tavanın sapını bırakıp, "Metin kalk oğlum, yine geç kalacaksın." diye bağırmalarına aldırmıyor, aksine daha çok nevresimi başına çekip miskinlik yapıyordu. Şebnem usulca mutfaktan ayrıldı, Metin'in odasına girdi. Şimdi içerden Metin'in sesi yankılanıyordu.
"Anne! Baksana şuna ya!"
Metin'in bağrışmalarını duyan annesi, 'ne oldu acaba' deyip odaya koşunca, gülmekten kendini alamadı. Şebnem, üzerindeki nevresimi almış, altındaki çarşafı da çekip, onu yataktan aşağıya düşürmüştü. Şebnem şimdi hiç oralı olmuyor, odayı toplamakla meşguldü. Metin ise isteksiz şekilde lavabonun yolunu tutmuştu. Annesi olanları görmüş, kıs kıs gülüyordu. "Aferin benim kızıma. Sen bizim koca bebeği adam edeceksin herhalde. Metin bazen evde, ona yaptıklarını anlatırdı da gözlerimle görmesem inanmazdım. Bunu kuzuya çevirmişsin. Pes, senden korkulur vallahi."
"Yok Meliha teyze, sadece şakalaşıyoruz." derken, Şebnem'in yanakları al al olmuştu. İki gencin bu kadar iyi anlaşması, Meliha Hanım'ın da hoşuna gidiyordu.
Şimdi kahvaltı sofrasında üçü birlikteydiler. Şebnem'in soran gözlerle etrafa bakınmasından anlayan Meliha Hanım, açıklama yapmak gereğini duydu. "Birkaç sene önce eşimi, bir trafik kazasında kaybettim. Mahkemesi hâlâ sürüyor ama bir şey çıkacağını sanmam. Zengin zibidilerden biri arabasıyla çarptı, üç beş ay yatıp çıktı. Güya suçlu rahmetliymiş. Neymiş, karşıdan karşıya geçtiği yerde yaya geçidi yokmuş. Tabii, zengin piçinin şehir içindeki süratini hesaba katan yok. Ne diyelim, Allahından bulur inşallah! Metin sana söylemedi herhalde." Zaten biri özel konularını açmazsa, Şebnem merak edip de sormazdı. Biraz sonra kahvaltı bitmiş, sofrayı toplamışlardı.
Şebnem evde kalmak istemiyordu. "Metin seninle beraber ben de çıkıp iş bakınayım." deyince, hemen Meliha Hanım karşı çıkmıştı "Aa... Üstüme iyilik sağlık. Ne işiymiş o öyle?" diyerek. "İş var ya evde, yetmez mi? Beraber evin işlerini yaparız, Allaha çok şükür ihtiyacımız yok, Metin'imin geliri de iyi." deyince, Metin araya girme ihtiyacını hissetti. "Anne, istediğin kadar itiraz et, bu kız inatçı keçinin tekidir. Ben de söyledim, Nuh diyor, peygamber demiyor."
Meliha Hanım'ın tüm itirazlarına rağmen Şebnem, Metin'in peşine takılmış, yokuştan aşağıya iniyorlardı. Bu arada hem yürüyor hem de Şebnem'in dalına basmaktan da geri kalmıyordu Metin.
"Hadi bakalım binbir surat Şebnem Hanım, şimdi hangi kimlikle gezeceksin?"
"Bende kimlik çok. Yeni adım Dilek CANKAT, yirmi bir yaşındayım, muhasebeciyim ve bekârım... Var mı bir diyeceğin?"
"Ooo... Çok güzel, ne diyebilirim ki? Pek muhasebeci tipin yok ama... Hani şöyle tel çerçeveli gözlüklerin olsa falan. Bayılırım bekâr muhasebeci kızlara." dedi ama Şebnem'in hemen çantası ile saldırıya geçeceğini anlayan Metin, yelkenleri suya indiriverdi. "Şaka, vallahi şaka." Onun çok kızdığını anlayan Metin, hemen kıvırıp konuyu değiştirmeye çalışsa da huylu huyundan vazgeçer mi? "Şu kimliklerden bana da birkaç tane yapsana, bakarsın sağda solda lazım olur." diyerek, alaycılığına aynen devam ediyordu. Şebnem onun söylediklerini duymuyor, Metin'in elini avucunun içinden ters şekilde tutmuş, istese yere çarpacak kıvama getirmiş, yedeğinde götürdüğü sustalı maymun gibi sürüklüyordu. Metin de bileği hafif bükük vaziyette, erkekliğe de bok sürdürmüyor, etraftan bir gören, bir fark eden olur diye de ödü kopuyordu. O yüzden sürüklediği yöne doğru tıpış tıpış geliyordu. Etraftan görenler olacak, karizma yerle bir olacak diye kıpkırmızı bir yüzle çıkışıyordu ona ama alay etmekten de geri kalmıyordu. "Yaa, tamam. Bırak, bileğimi kıracaksın! Eğer kırarsan, sonra senin bu kömür karası saçlarını nasıl okşarım?" diyen Metin'in, "Bak hâlâ kaşınıyor." diyerek, tuttuğu parmağını biraz daha avucunun içine bastırıyordu Şebnem. İki genç şakalaşarak ana caddeye çıkmışlar, şimdi metro durağındaydılar. Metin işe gitmek için metroya bindiğinde, Şebnem de iş bulurum umuduyla İstanbul'un kaldırımlarını arşınlamak için ters yöne doğru yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADIM SARI AÇIK SARI
Fiction généraleBu kitapta anlatılanlar tamamen hayal ürünü olup, Türkiye'nin 90'lı yıllarda içinden geçtiği, kaos ortamının kurgulanmış halidir. Anlatılanların; gerçeklerle, bahsedilen olaylarla ve kişilerle, uzaktan yakından hiçbir bağlantısı yoktur. Romanda geçe...