Şebnem kazandığı paranın çoğunu kitaplara veriyor, odasına kapanıp saatlerce kitap okuyup, genel kültürünü genişletme çabasındaydı. Böylece ev arkadaşları onun ders çalıştığını sanarak, şüphelenmemiş olurlardı. Şimdi ise en büyük tutkusu, bir bilgisayarı olsundu. Çünkü Filiz'lerin odasındaki bilgisayarda ona sıra gelmiyordu. Ama sağolsunlar, onların yardımı ile kendine yetecek kadar kullanmayı öğrenmişti bu aleti.
Bu düşüncelerle evden erken çıkmıştı. Kafeterya saat onda açılıyordu. Zaten artık kıdemli olduğundan, dükkânı erken açma görevini, yeni gelen garson çocuğa vermişti patron. Ayakları onu 'Atatürk Caddesi'ne doğru sürüklemiş, oradan da aşağı doğru inince, birden kendini Elektronikçiler Pasajında buluvermişti. Şimdi vitrinlerdeki bilgisayarları seyrediyor, bu konuda çok fazla bilgisi olmadığı için, nasıl bir şey alacağına karar veremiyordu. Gözünü karartıp, bir dükkândan içeri girdi.
Buraya gelmesinden bir saat sonra Şebnem, bir ticari taksinin ön koltuğunda oturmuş, arka koltukta bir sürü bilgisayar malzemesi ile birlikte, onları kuracak olan iki elemanla beraber eve doğru giderken, olanlara kendi de inanmıyordu. Dükkân sahibi Şebnem'in ağzından girmiş burnundan çıkmış ve en son sistem bilgisayarı tüm donanımları ile birlikte, on iki ay vade ile kredi kartına taksitlendirmişti. Yeni çıkan internet paketlerinden de altı aylık bedava promosyon vermişti. Geçen hafta iyi ki bu kredi kartını çıkartmıştı. 'Lâzım olmaz' diyordu ama işte onun da yeri gelmişti. Gerçi sahte kimlik fotokopisini verirken bayağı korkmuştu ama bol keseden kredi kartı dağıtan dandik bir banka olduğu için korktuğu başına gelmemiş, haftasına varmadan kartı eline geçmişti. Ödemeleri aksatmadığı sürece kimliğin asıl sahibi ile banka muhatap olmaz, o yüzden hiç kimse bir şeyden şüphelenmezdi zaten.
Bilgisayarın kurulum işi bir saat kadar sürdü. Saat 10.00'u geçmişti, acele etmeliydi. Bu konuda patron ona bir şey demezdi ama yine de dükkândaki kredisini tüketmemeliydi. Acele ile evden çıktı. Zaten çalıştığı yerle ev arası, yürüme ile beş dakika kadardı. Dükkâna geldiğinde diğer garsonlar gelmiş, ortalığa çeki düzen veriyorlardı. Patronları Salih amca henüz gelmemişti. "Günaydın arkadaşlar..." diyen Şebnem, güleryüzle içeri girdi. Şaşırmıştı arkadaşları. "Günaydın Selin hayırdır, bugün yatak mı sardı yoksa? Sen hiç geç kalmazdın."
"Sorma canım, biraz üşütmüşüm de. Bana oradan sıcak bir nane limon verir misin?" deyip, hiç oralı olmamış gibi davrandı. Bunlar da ne meraklı şeylerdi. İnsanın hiç özeli olamaz mıydı? İçeri, mutfağa doğru yürüdü. Elinde tepsi ile kendine doğru gelen garson çocuğun elinden limonlu çayı alıp, içeri girdi.
Hafta ortası olduğundan masalar boş sayılırdı. Köşedeki masada genç bir aile, inatçı ama o kadar da şeker kızlarına yemeğini yedirmek için uğraşıyor, cam boyunda ise okulu kırmış bir öğrenci grubu yüksek sesle gülüşürken, bir taraftan ellerindeki son model cep telefonlarını kurcalıyorlardı. Öğrencilikte modeli yüksek cep telefonu taşımak, hele hele onu masanın üzerine koymak, bir statü sayılıyordu. Şebnem, 'bir cep telefonum bile yok' diye içinden geçirdi ama sonra da çabuk toparlanıp, "Aman, arayacak kimim var ki." diyerek kendini avuttu. İstese hemen bir tane alabilirdi kendine, ne olacak ki? Kocaman gülümsedi.Öğle zamanı geldiğinden, etraf dükkânlardan müşteriler birer ikişer öğle paydoslarını değerlendirmek için gelmeye başladılar. Tembelliğin sırası değildi şimdi. Hemen üstüne başına çeki düzen verip, masaları dolaşmaya başladı. Öğle arası zaman çok kısıtlı olduğundan, siparişler arkası arkasına yağıyordu...
"Bakar mısın, bizim cipsler geliyor mu?"
"Biz iki portakal suyu ile kumpir söylemiştik."
Şebnem, elinde servis tepsisi masadan masaya uçuyor, bir taraftan siparişleri alıyor, bir taraftan garsonun getirdiklerini, müşterilere bizzat kendi eliyle servis ediyordu. Müşteriler de bu hizmetten memnun kaldıklarından, her hesap tabağında bol bahşiş oluyordu.
Akşama doğru mesai bittiğinde patron bahşişleri dağıtırken, onun payı diğerlerinden biraz fazla olunca Şebnem şiddetle itiraz etmiş, patronu Salih Amca'nın tüm ısrarlarına rağmen, herkesle eşit pay istediğini bildirmişti. Bu yüzden, arkadaşları arasında çok seviliyordu. Patron ise hem yapılan işten memnun, hem de çalışanlarının kendi arasındaki bu uyumundan hoşnuttu. Bu kız geldi geleli işler artmış, sanki dükkâna bambaşka hava gelmişti.
"Salih amca, bugün biraz erken çıkabilir miyim?"
"Çık tabii kızım da ama hayırdır sen pek erken çıkmazdın. Kötü bir şey yok değil mi? Hastalık falan..."
Şebnem'in birden yüzü kızardı, ne diyecekti ki? 'Yeni bir bilgisayar aldım, onun için acele ediyorum' mu diyecekti. "Bugünlerde sınavlar başlıyor da..."
"Haa... Tamam kızım, sana iyi akşamlar o zaman."
Kendi kendine, "Şebnem kızım, senin hayatın yalan olmuş." diye mırıldanarak kapıya doğru giderken, garson üniformasını çıkarmaya başlamıştı bile.
Kendine köşedeki marketten biraz aperatif yiyecek içecek alıp, çabucak evin yolunu tuttu. Eve geldiğinde henüz ev arkadaşları gelmemişti. Bu kızlar ondan şüpheleniyorlardı galiba. Geçenlerde, "Sen okula hiç gitmiyorsun." demişti sıska olanı. Bereket versin Filiz oradan atlayıp, "Kendi işine baksana, sen gidiyorsun da ne oluyor, iki senedir aynı sınıftasın. Böyle gidersen baban seni burada tutmaz" deyince, paçayı kurtarmıştı. Biraz daha dişini sıkmalıydı. Ders yılının bitmesine şunun şurasında bir ay kalmıştı. Filiz mezun oluyordu. Diğerinin okumaya niyeti olmadığından, herhalde memleketine dönecekti. Zaten iki yıllık bir şey okuyordu ama onu bile becerememişti salak. Durum onu gösteriyordu ki yaza doğru ev sadece ona kalacaktı. Kimseyi yanına almaya niyeti yoktu. Kirayı tek başına ödeyip, bu güzelim şehirde gül gibi yaşar giderdi.
Şimdi bilgisayarın başına oturmuş internetin keyfini çıkarırken zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı. Kızların eve geldiğini bile duymamış, birden onların yanı başında dikildiğini görünce bir çığlık attı.
"Ayy!"
"Kız bu ne hal? Bu bilgisayar nerden çıktı?"
"Filiz korkuttunuz beni. Aşkolsun, insan bir kapıyı çalar ya!"
"Kızım çaldık ama sen o kadar derinlere dalmışsın ki değil çalmak, kapıyı kırsak haberin olmayacaktı."
O gün bilgisayarı nasıl almaya karar verdiğini bir bir anlattı. Bilmediği konularda arkadaşlarından yardım istedi. Onlar da ellerinden geldiğince yardımcı olacaklarına söz verip, odalarına çekilmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADIM SARI AÇIK SARI
General FictionBu kitapta anlatılanlar tamamen hayal ürünü olup, Türkiye'nin 90'lı yıllarda içinden geçtiği, kaos ortamının kurgulanmış halidir. Anlatılanların; gerçeklerle, bahsedilen olaylarla ve kişilerle, uzaktan yakından hiçbir bağlantısı yoktur. Romanda geçe...