Üç gündür güneydeki malum villada, hararetli konuşmaların ardı arkası kesilmiyordu. Seçimlerden hemen birkaç gün sonra apar topar Bir Numara'nın yanına giden İki Numara, kesin sonuçları bildirilen genel seçimlerin kritiğini yapıyorlardı ikisi beraber.
"Efendim, size karşı bu cümleyi kullanmayı hiç sevmem ama 'ben demiştim.' Türk halkına zorla bir şey kabul ettirilmeye kalkışılırsa, sonu hüsran olur diye."
"Bilmez miyim, ben de biliyorum ama gel bunu Amerika'ya anlat. Aldık işte boyumuzun ölçüsünü. Yeni hükümet halkın yarısının desteğini yanına almış, karşımızda dimdik ayakta. Bu CeHaPe'den bir nane olmaz, anlaşıldı. Kendi iç çekişmelerini böyle uluorta yapıp halka yansıtırlarsa, olacağı buydu." diyerek, bir özeleştiri yapıyordu kendince.
Yapılanların boşa çıkması, çok canını sıkmıştı Bir Numara'nın besbelli. "Biz de uğraşalım duralım, yok Cumhuriyet toplantıları yapıp halkı meydanlara toplatalım, yok Büyükada'da, orada burada gizli toplantılar tertipleyelim. Ama sonuç? Geldiğimiz şu noktaya bak! Bizim zorumuzla meclise sadece MeHaPe girdi, o kadar. O da iyi mi oldu, kötü mü oldu, orası bilinmez. AKePe'yi hiçbir konuda desteklemeyip, mecliste rahat bırakmayacaklarına söz vermişlerdi seçimden önce ama göreceğiz bakalım." diyerek ayağa kalktı ve balkon demirlerine tutunarak uzaklara, adalara bakıyordu. "Milliyetçi duyguları körükleyelim derken, merkez sağı da batırdık. Doğruyolculardan, Anaptan da kimse kalmadı ortalıkta. Ayrıca bizim tertiplediğimiz Cumhuriyet mitingleri de fasa fiso. Yararından çok zararı oldu bize baksana." Bir Numara sinirli sinirli balkonda gezinirken, bastonuyla demirlere hafif hafif vuruyordu. Sinir bozucu sessizliğin içinde bu tıkırtılar, daha bir asap bozucuydu.
"Doğru efendim. Zaten mitingleri büyük şehirlerde yapmamız bir kamuflajdı. Siz de gayet iyi biliyordunuz ki bu meydanları dolduracak olan halk, pek vatandaşı temsil etmeyecekti. Büyük şehirlerde yaşayanlar için bu, sadece bir eğlenceden ibaretti. Çoluk çocuğunu kapan, eline bir Türk bayrağı alıp meydanlara koşmuştu. Hani seçim sandığının başında nerede bu meydanlara koşan halk? İşte aldandığımız nokta burası. Oy potansiyelinin çoğunluğunu oluşturan kısım, varoşlarda ve kırsal kesimdeydi. Onlar, yaptırmış olduğumuz bu sahte mitinglere uzaktan bakıp kıs kıs gülüyorlar, 'bizim mitingimiz sandıkta olacak' der gibiydi hepsi."
Balkon demirlerinin üzerinde bastonunu gezdirirken konuştu Bir Numara. "Biliyorum biliyorum. Diğer şehirlerden otobüslerle az insan taşıtmadı Atatürkçü düşünce dernekleri." derken, birden aklına birşey gelmiş gibi geri döndü, "Sahi, bu sabaha karşı bizim Kuvvacılar'ı polis almış, sorgudaymışlar ha?" diye sordu.
İki Numara canı sıkkın bir şekilde esnedi. Bir Numara'nın karşısında zora düşmüştü. Çünkü bu dernekleri örgütleyen, şehirlerde mitingleri düzenleyen oydu. Bu mitinglerde suni kalabalık yaratmıştı ama hiçbir işe yaramamıştı. Herşey tersine dönmüştü. Sıkıntılı bir şekilde açıklama yapıyordu. "Evet efendim, sorgudalar. Hükümet, polisin arkasında durunca, polis daha bir sıkı gidiyor üzerlerine, engel olamıyoruz. Hani bir lâf vardır... Sanki bir yerlerden düğmeye basıldı bile. Ümraniye'de bombaların bulunması hiç de iyi olmadı."
Elindeki kartal başlı, Devrek yapımı bastona, biraz daha yüklendi Bir Numara; "Yaa... Baksana, AKePe hükümet sözcüsü Amerika'ya bile kafa tutmaya kalktı. 'Amerika ile çatışma pahasına bile olsa Kuzey Irak'a gireceğiz' diyor başka da birşey demiyor. Koridorlarda, kapı aralarında fısıltıyla birşeyler dillendiriliyordu ama şimdiye kadar kimse yüksek sesle bunu söylemeye cesaret edememişti. Türk halkının çoğunluğunu arkalarına alınca, bir cesaret geldi bunlara." dedikten sonra, yumruğunu diğer avucunun içine vurdu. "Bak göreceksin," dedi. "Ben bu Amerika'nın ciğerini bilirim, sesini bile çıkartamayacak şimdi."
Şimdiye kadar Amerika'dan taraf olan Bir Numara'nın bu konuşması, ilgisini çekmişti İki Numara'nın. "Niye ki efendim?" diye sordu. Sinirinden gülümsedi Bir Numara bu soruya, "Niye diyorsun?" diye soruya soruyla karşılık verdi. "Çünkü onlar da işin farkında. Eskiden olsa bir ültümatom, bir tehdit, oturturlardı kıçlarının üstüne. Olmadı yanlışlıkla helikopterimizi, ne bileyim uçağımızı düşürürlerdi, biterdi herşey. Sonra her yer sütliman. Amerika da artık bunu yapma gücünü kendisinde bulamayacak." diye söylendi. Bak işte, yine anlayamadığı bir konudan bahsediyordu Bir Numara... Niye yapamayacak ki? "Neden efendim?"
"Çünkü Türkiye'nin kararlılığını onlar da gördü. Bu yüzden aylardan beri, harıl harıl Kuzey Irak'taki köyleri boşaltıp, içerilere taşıttırıyorlar. Bence Türk Hükümeti ile anlaşma oldu bile ama biz bilmiyoruz. Sanırım artık Irak, hatta ilerleyen zamanlarda Suriye'nin kuzeyi bile, Türk Ordusu hâkimiyetinde olacak. Orada konuşlanıp, ileri karakollar kuracaktır. Yani senin anlayacağın defansımızı ileri alıyoruz. Yakında duyarsın, gençlerimiz Kuzey Irak'a askere bile gidecek... Kıbrıs örneği gibi." deyince, İki Numara 'o kadar da değil' der gibi dudak büktü. "Ama efendim, PKK ne olacak?" Bir Numara, elindeki bastonun gümüş saplı yeri ile oynarken, İki Numara'nın sorusu karşısında kendine hâkim olamayıp sinirli sinirli güldü. "Güldürme beni. Ne PKK'sı? PKK diye bir şey mi var Allah aşkına?" dedi hırsından bastonun sapını sıkarak. "Sen de iyi biliyorsun ki o bizim ordumuzun eline, yıllar önce Amerika tarafından verilmiş oyuncak. Oynadık, eskidi artık. Kırıp atacağız bir kenara zamanı gelince. Amerika, doğudaki en kuvvetli Nato müttefikinin ordusunun diri, hep zinde kalması için suni olarak yaratmış olduğu bir antreman malzemesiydi. Bu PKK illetini hep beraber yaratıp, işimize geldiği gibi kendi ellerimizle beslemedik mi? Bizler bile bundan nemalanmadık mı? Az mı olağanüstü paraları, operasyona gidiş ücretleri, örtülü ödenekler ayırdık devlet bütçesinden."
"Yani de..."
"Neyse, onu boşver de Mirim, Ortadoğu artık yeni olaylara gebe. Allah sonumuzu hayır etsin."
Hizmetçi üç defadır meyve sularını tazeliyordu... Kaç saatten beridir burada oturuyorlardı, unutmuşlardı. Güneş, denizin ufkunda, ressamın fırçasından çıkmış gibi hoş kızıllıklar bırakarak çoktan batmıştı. Şimdi yerini hafif hafif karanlıklara terketmeye hazırlanıyor, denizin kendine has turkuza rengi, laciverte doğru kararıyordu.
Bir Numara içeriye, mutfağa doğru seslendi; "Tamam kızım, başka getirme. Masayı toplayabilirsin, biz zaten içeri geçiyoruz, orada devam edeceğiz."
"Peki efendim."
Bir Numara, günlük gazetelerin içinden kuşe kâğıtlı kalın bir dergiyi alıp içeri girerken, İki Numara da peşinden düşünceli düşünceli onu takip etti. Bu gece, daha uzun sürecekti anlaşılan. Salona geçtiklerinde, Bir Numara tekrar mutfağa doğru seslendi... "Kızım, bizim kahveleri yapmaya başla!"
![](https://img.wattpad.com/cover/330611789-288-k367189.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADIM SARI AÇIK SARI
Ficção GeralBu kitapta anlatılanlar tamamen hayal ürünü olup, Türkiye'nin 90'lı yıllarda içinden geçtiği, kaos ortamının kurgulanmış halidir. Anlatılanların; gerçeklerle, bahsedilen olaylarla ve kişilerle, uzaktan yakından hiçbir bağlantısı yoktur. Romanda geçe...