Güneş

7.6K 165 44
                                    


Semiramis Pekkan - Ben Böyleyim

Kocaman bir cümbüş vardı. Sabahtan öğlene kadar tekne orucu tutan minikler sofraya gelip gidip ağızlarına bir şeyler atıyorlardı. Mahallenin büyükleri de sofrada toparlanıyorlardı çünkü iftara yarım saatten az vakit ya var ya yoktu. Annem, Hacer abla geldiği için sabahki endişelerinden kurtulmuş gibi görünse de sürekli bana ve yanımda telefonuyla uğraşan Efe'ye kaş göz yapıyordu. Fakat bunu sadece ben görüyordum çünkü Efe aşağıya indiğimizden beri kafasını telefondan kaldırmamıştı. Gerçi kaldırmamasının sebebi çaprazımızda oturan Saniye ablanın kardeşimi süzüp duran bakışlarıydı büyük ihtimalle. Yaklaşık bir yıldır kardeşimi gözüne kestirmişti, yurtdışında okuyan yeğenini kardeşime ayarlamaya çalışıyordu. Efe, görücü usulünden nefret ederdi; o yüzden kızı görmeyi kesinlikle reddediyordu. Kaderimdeyse zaten karşıma çıkar demişti Saniye ablaya ama dinletebilen kimdi, dinleyen kimdi?

Enes, Hacer ablayla gelmemişti. Hacer abla gelecek demişti ama gelir miydi bilemiyordum. Babası Hüseyin abi annesini terk ettiğinden beri kalabalık ortamlardan kaçardı hep, sevmezdi. Ara sıra Efe'ye takılırdı ama küçüklükten beri benden inanılmaz nefret ediyordu. Ona ilk ne zaman âşık olduğumu bilmiyordum, sürekli gözümün önünde olduğundan öylece sevivermiştim. Yıllardır peşinden koşturuyordum, tüm mahalle benim kalbimden taşan aşkımı biliyordu ama Enes görmezden geliyordu. Bu olaydan memnun olan tek kişi Efe'ydi çünkü arkadaşının kardeşine âşık olmasını istemiyordu muhtemelen, onu rahatsız ediyordu. Ama ben, ilk pişimi Ceren'e yapmıştım; ilk onun yüzünden kolumu yakmıştım fakat o, hıçkıra hıçkıra ağladığım mutfakta sadece pişilere dikkat kesilip tüm tepsiyi odasında yemişti. İlk ona akrostiş şiir yazmıştım da o, şiiri hiç okumamış sadece N harfini ters yazdığım için dalga geçmişti. Gerçi sonra öğretmenim şiiri yakalamıştı da öğrenme güçlüğümün olduğunu öğrenmiştik bu vesileyle. Yani ben, onun burnu olsam kaşımaz; parmağı olsam kullanmazdı.

"Melek melek, tut şu yemeği de sofraya koy."

Annemin sesiyle silkelenip oturduğum yerden kalktım. Elime tutuşturduğu yemeği tutarken yanımdaki boşluğa baktım. Efe, yanımdan kalkmış ama ben farkına varmamıştım. Bazen hayal dünyasının içine öyle bir dalıyordum ki normal uykularımdan daha derine ulaşıyordum.

"Efe nerede, o da yardım etsin biraz." Diye sızlandığımda annem ağzından onaylamadığını belirten sesler çıkardı.

"Sen şu an o kadar yardımcı oluyorsun ki belin yamuldu yavrum benim." Dedi. Sürekli benim kalbimi kırmaya programlanan iki insan vardı. Birisi annemdi, birisi de Enes'ti ama yine de en çok Enes yaralıyordu.

Sıkıldığım için etrafta dolanırken karşımda masaya oturmuş mahallenin en yaşlısı Harun amca'yla sohbet eden Hilal'i gördüğümde neredeyse havalara uçacaktım. Üniversitesi benimkinden hayli uzaktaydı, o yüzden yıl olmuştu da görüşememiştik. Enes'e âşık olmuş olmasaydım Hilal ile evlenirdim, öyle mükemmel bir insandı.

"Kız Hilal; insan ben geldim kardeşim benim, hadi gel görüşelim der. İftar olmasa gelip gideceksin de haberim olmayacak." Diye sitem dolu sesimle konuşurken Harun amcayla aralarına oturdum. Harun amca sitemime yavaş yavaş gülerken şaşkınlıkla bana bakan Hilal'e çatılı kaşlarımla bakmaya devam ettim.

"Ana, Melek!" diyerek ayağa fırladı ve kollarına sıkıca boynuma doladı.

"Ay çok özlemişim. Ben de Harun amcaya asla Melek'im gibi arkadaş bulamadım, ne varsa eski arkadaşlarda var diye yakınıyordum." Dediğinde kendimi geri çekip "Nasıl yani? Benim gibi arkadaş mı? Yok öyle, sadece ben varım; başka birisi gibi arkadaş bul. Ben benim." Dediğimde söylediğimi duymazdan gelerek beni tekrar kendine çekti, ben de ona karşı koyamayarak sarılmasına karşılık verdim.

Mahallem BuluttanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin