Sertap Erener - Kime Diyorum2013 YAZ DÖNEMİ
Havalar iyice sıcak olmaya başlamıştı. Okulun son günü olduğu için karne heyecanıyla yapılan planlardan biri konuşuluyordu sınıfça. Ben konuşmuyordum, ben resmimi çiziyordum. Enes, lise için girilen sınavda olabildiğince iyi yapmıştı; ben de ona karne hediyesi olarak onun portresini çizip vermek istiyordum. Bunun için babama tuval bile aldırmıştım. Bir yandan bizim sınıfın planını dinleyip bir yandan dışarıda arkadaşlarıyla oturup gülüşen Enes'i izliyor bir yandan da hediyemin beğenmediğim kısımlarını düzeltiyordum.
"Sinemaya gidelim işte, bu sıcakta dışarıda ne yapacağız Menekşe?" dedi Hilal büyük bir sabırla. Sabahtan beri milleti sinemaya gitmeye ikna etmeye çalışıyordu, diğerleri de dışarıda oturup çiğdem çitlemek daha mantıklı diyorlardı. Benim için ikisi de mantıklı değildi; Enes, çıkışta bizim eve gidip kart oynayacaktı, ben de Efelerle kart oynamak istiyordum.
"Sen ne diyorsun Melek, ne yapalım?" diyen Menekşe'ye doğru kaldırdım başımı. Dudağımı büzüp omuzlarımı silktim, "Hiç de fark etmez." Dediğimde herkes sitem dolu sesiyle ismimi bağırmıştı.
"Söyle işte bir şey." Dedi Mehmet, saçlarını arkaya doğru tararken.
"Herkes evine dağılsın bence." Deyince Damla, ters oturduğu için sağ eliyle koluma doğru hafifçe vurdu. Yaptığı hoşuma gitmemişti ama yine de sesimi çıkarmadım.
"Ne dağılması Melek, hep mi gidiyoruz sanki."
Bana yalvaran bakışlarla bakan Hilal'i kıramadığım ve bir an önce üzerimdeki baskı ortadan kalksın diye "Tamam, sinemaya gitmek mantıklı öyleyse." Diyerek sildiğim yeri düzeltmeye devam ettim. Kafamı camdan dışarıya çevirdiğimde Enes'in oturduğu yerde olmadığını görmüştüm. Bir anda ya eve karneleri verilmiş de gittilerse diye telaşlandığım için kalemi elimden bıraktım ve tuvali de alarak hiçbir şey demeden koştura koştura dışarı çıktım.
Hilal'in arkamdan ismimi bağırdığını duymuş ama duymazdan gelmiştim. Arkama bakmadan koşarken yukarı çıkan merdivenleri üçer beşer çıkarken takılıp basamaklarda yere düşmüştüm. Etraftan gelen gülüşme sesleriyle acıyan bacağıma bakarken ağlama isteğimi bastırarak elimden diğer basamağa uçan resme baktım, bir şeyi var mı diye. Herhangi bir şey olmadığını görünce basamakları emekleyerek çıkıp tuvali kucakladım ve ayağa kalkıp kalan son iki basamağı da çıkarak Eneslerin sınıfının önünde durdum. Bacağım çok acıyordu ama ne olduğuna bakmayı sonraya ertelemiştim. Bizimkilere söz verdiğim için hediyesini şimdi vermek istiyordum, içimden gitmemiş olması için dualar ederken Enes sırtına taktığı çantasını omzunun üstünde eliyle tutarken dışarı adımlamıştı. Arkadaşıyla konuşuyor olmasını umursamayarak "Ceren abi!" diye seslenerek ona doğru koşturmaya çalıştım fakat bacağım tekrardan sızladığı için yanına yarı sekerek gitmiştim.
Enes'in yanında yürürken bir yandan onunla konuşan Öykü abla ve Enes, konuşmayı kesip dikkatlerini bana vermişlerdi. Öykü abla, dehşetle yüzünü buruşturup "Melek, ne oldu sana?" dediğinde o an kendimin farkına varmıştım. Bacağım fena derecede acıyordu, kafamı aşağı eğip bacağıma baktığımda ben de Öykü abla gibi dehşete düşmüştüm çünkü sol dizim kızarmış, soyulmuş ve kanamaya başlamıştı, çorabımın da tini kaçmıştı bu yüzden. Annem, bu çorabın da tininin kaçtığını görürse beni bu çorapla boğacaktı. Enes, sessizce dizime bakıyordu.
"Gelirken düştüm, bir şeyim yok ama." Dediğimde Öykü abla bana hiç inanmamış gibi bakıyordu. Enes, dizimdeki bakışlarını yüzüme çıkardı. Ben de daha fazla beklememek adına elimdeki tuvali ona doğru uzattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallem Buluttan
Teen FictionAma ben, ilk pişimi ona yapmıştım; ilk onun yüzünden kolumu yakmıştım fakat o, hıçkıra hıçkıra ağladığım mutfakta sadece pişilere dikkat kesilip tüm tepsiyi odasında yemişti. İlk ona akrostiş şiir yazmıştım da o, şiiri hiç okumamış sadece N harfini...