Özlem Tekin - Dağları Deldim
Evden içeri adımımı attığımda kafamın içinde hiçbir düşünce yoktu. Emre'nin söylediği şeyden beri tüm düşüncelerim birbirine girer, birbirini kemirir sanıyordum ama zihnimin içini görebileceğim kadar boştu. Kapıyı arkamdan kapattığımda Ülker kuyruğunu sallayarak yanıma gelip ayaklarıma sürtünmeye başlayınca yüzümde yorgun bir gülümsemeyle parmaklarımı tüylerinin içine daldırdıktan sonra yavaşça okşamaya başladım. Ülker'i okşarken o da kafasını avcuma doğru bastırıyordu, sevilmek hep hoşuna gidiyordu zaten. Sevilmek kimin hoşuna gitmezdi ki? Kafasını okşamayı bırakıp gövdesine doğru elimi kaydırdığımda Ülker kafasını kaldırıp yüzüme doğru dili dışarda bakarken bir anda ağzını oynatır gibi gelmişti ve "Bence Emirhan'ı sevdiğini düşünerek kendini kandırıyorsun." deyivermişti. Hayal gördüğüme emindim ama anlık olarak o kadar şaşırmıştım ki elimi ateşe değdirmiş gibi bir telaşla kendime doğru çekip sırtımı çarptırarak dış kapıya yaslandım.
Boş zihnimle kafayı kırıyordum sanırım artık, daha fazlasını kaldıramıyordu bünyem. Hep bir şeyler sanırdım gerçi ama ilk defa bir köpeğin konuştuğunu sanmıştım. Benim hareketimle Ülker de tedirgin olup havlayarak geriye doğru kaçtığında elimi göğsüme koyup kendime sakin olmam hakkında telkin verirken bir elimi de ona doğru uzatıp yaslandığım yerden çekilerek ona doğru adımlamaya başladım. O da elimi görünce tekrardan bana doğru yaklaşmış ve tüylerine dokunmama izin vermişti. Elim kafasında dolanırken ikimiz de içeri doğru geçtik.
"Ne yaptın kuzum tek başına, yemeğini yedin değil mi?"
Çıplak ayaklarım ve Ülker'in adımları parkede sesler çıkartıyordu ve o sesler kafamın içine batıyordu sanki.
"Ben de napayım ya yorulup geldim. Elbise de üstümde bir ağırlık yaptı bir ağırlık yaptı, göğsümü daralttı."
Aşırı yorgundum, hem mental olarak hem de fiziksel olarak yorulmuştum gerçekten. Umarım Hilal bir an önce gelirdi de Emre'nin söylediği şey, bana oyunlar oynamaya devam etmezdi. Evet zihnim boştu, Emre'nin söylediği dışında herhangi bir şey düşünemiyordum çünkü. Ben de bu boşluğu konuşarak dolduruyordum, bir nevi Hilal'in görevini kendim üstlenmiştim.
"Anne de gelecek birazdan, az daha dayan ha Ülker."
Koltuğa doğru oturacaktım fakat elbisemin iplerinin derimi sıktığını fark edince Ülker'i sevmeyi bırakıp onları açtırarak banyoya doğru ilerlemeye başladım. Daha sonra o boş zihnime Emirhan'ın sabah iplerimi bağlama anısı düşünce adımlarımı durdurup karşımdaki banyo kapısına baktım.
"Çok güzelsin Melek." demişti bana.
"Gitmek değil de sürekli gelmek istediğim kişisin."
Güzel hissettiriyordu, gülümsetiyordu. Panikle kafamı iki yana salladım, "Bugün sadece hastalık değil her şey buluttan." dedim kendi kendime mırıldanarak. Üstümü değiştirip hızlı bir duşa girdiğim gibi yatmak bana iyi gelecekti. Arka arkaya üst üste şey yaşadığımdan ötürü Emre'nin söylediği şey beni bu kadar düşünmeye itiyordu. Yine de düşünmek istemiyordum, gerek yoktu çünkü. Işığı açıp banyoya doğru girdim ve kapıyı arkamdan kapattım. Ülker birkaç kere havlasa da sonunda içeri girmek istemekten vazgeçmişti. Aynaya baktım. Takılarımı çıkarttıktan sonra üstümdeki elbiseyi de indirdiğimde hiç beklemeden kendimi suyun altına fırlatmıştım. Sıcak su, vücudumu rahatlatıp mayışmamı sağlardı muhtemelen.
"Buranın da sıcağı insanı hasta eder gerçekten dedim." yine kendi kendime.
"Ayrıca Hilal bu beyaz duvarların birisini sarıya boyatsa daha mı güzel olur, bence güzel olur." derken banyonun şeffaf camında Emre'nin kafası belirmiş ve "Bence Emirhan'ı sevdiğini düşünerek kendini kandırıyorsun." deyivermişti. Elimdeki duş başlığını banyo zeminine düşürdüğüm gibi eğilip almış ve "Sarı da güzel olmaz, mavi de olabilir. Hem banyo olduğu için suyla bağlantılı olarak daha güzel olur. Sarı ne öyle, insanlara çişi anımsatır hep hem." derken yerden aldığım duş başlığından akan suyu saçıma doğru çevirdim ve saçımı ıslattım. Zihnimde öylesine seçtiğim bir şarkıyı söylerken bir yandan da kendi kendime konuşmaya devam ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallem Buluttan
Teen FictionAma ben, ilk pişimi ona yapmıştım; ilk onun yüzünden kolumu yakmıştım fakat o, hıçkıra hıçkıra ağladığım mutfakta sadece pişilere dikkat kesilip tüm tepsiyi odasında yemişti. İlk ona akrostiş şiir yazmıştım da o, şiiri hiç okumamış sadece N harfini...