Sertap Erener - YanarımBoğulmama beş kalmasından sonra Emirhan beni eve getirmişti, ben de hızlıca kafama birkaç tas su döküp saçımı kurutmadan yatağa yatmıştım. Emirhan, beni yatağa yatırdıktan sonra hiçbir şey söylemeden evden çıkmıştı ki bunu yaşadığı suçluluk duygusuna yoruyordum o yüzden rahatını bozmamak adına ben de onunla konuşmadım. Uykuya dalmama yakın annem elinde sıcak çorba ve börekle gelirken guruldayan karnımla uykum anında açılmıştı. Marketten aldıklarımı da yiyemediğim için fazlasıyla aç olduğumu yeni fark etmiştim. Hemen yatakta doğrulup önüme gelen ıslak saçlarımı arkaya doğru attırdım ve gülümseyerek anneme baktım. Efe hala gelmemişti, gelirken krakerimi getirir diye ummuştum; bir de uğruna göle düştüğüm resmimi.
Sonuç olarak üçü de ortada yoktu. Annem, "Benim minik kızımın başına hep kötü şeyler geliyor, kurşun mu döktürsek kuzum sana." dediğinde suratımı buruşturdum. Annem, tepsiyi yatakta doğrulan benim kucağıma koyarken "Ne kurşunu anne ya?" diyerek nazlandım. Nazım sadece babama geçerdi, o da şu an burada olmadığına göre şansımı annemde kullanacaktım.
"Döktürelim kız, ne kaybedersin?" diyerek kaşığı tepsiden aldı ve çorbaya batırdı, ne yapacağını tahmin ettiğim için "Ben yerim kendim." diyerek kaşığı elinden aldım ve dolu çorbayı ağzıma attım. Sıcak olduğu için yanan dilimi dışarı çıkararak köpek gibi nefes almaya başladım soğutma adına.
Annem beni umursamayarak koyduğu börekten bir tanesini alıp yemeye başladı. Sonunda konuşmak için nefesimi düzenlediğimde "Hem kurşun döktürünce başıma bela gelince nolacak, kurşuna toplu sövme töreni mi düzenleyeceğiz?" dediğimde annem elinde börek olmayan eliyle kafama sertçe vurdu. Hasta insana zulüm yapıyordu, babamı istiyordum.
"Hiç konuşacağın lafı da bilmiyorsun ha Melek." dedi annem vurduğu yeri okşarken. Bence benim dışımda herkese bipolar tehşisi koymalılardı, bu ruh değişkenliği başka şekilde açıklanamazdı. Kapıdan gelen anahtar sesiyle ikimizin de dikkati odamdan gözüken dış kapıya doğru dağılmıştı. Efe, hışımla içeri girip sinirli suratını odadan ona bakan suratıma çevirdi ve kapıyı evi sarsacak kadar sert kapatıp odama adımladı. Annem, "Kır istersen oğlum, kır tabi." diye yakınırken onu görmezden gelip beni yakamdan yakaladığı gibi kendisine doğru yaklaştırdı. Karşısında düşmanı vardı sanki, beni iki tokatla bayıltacak hareketler sergiliyordu. Tişörtümden çekiştirdiği için acıyan ensem sebebiyle ellerimden destek alıp istediği gibi ona yaklaştım.
"Ne yapıyorsun Efe? Acıtıyorsun." dediğimde umursamadan avcunda sıktığı tişörtümü daha çok kavradı.
"Efe, bıraksana kardeşini, aaaa!" derken Efe'yi kolundan çekiştirmeye çalışan annemi görmezden gelip Efe'nin bu sinirini anlamaya çalıştım. Ömrü hayatım boyunca bu Efe'yle karşılaşmamıştım, şu an karşılaştıysam bir şey olduğu besbelliydi.
"Sen hala aşık mısın ona?" dedi Efe. Bağırarak sormuyordu ama sanki soğuk su diye uzattığım elim sıcak suyla yanmış gibi irkilmiştim sorusuyla. İrkildiğimi görünce yutkundu, yapmamam gereken bir şey yapmışım gibi bakıyordu bana.
"Ne aşkı, kime aşık mıyım?"
Tamamıyla salağa yatmıştım. Salağa yattığımın farkına varacak kadar gerçek bir salak olsaydı keşke, şak diye anladığını biliyordum.
Ama tavrıma rağmen "Enes'e karşı hislerin var mı?" diye sormuştu sakince. Hala daha tişörtümü çekiştiriyordu ama sorusu yüzünden bunu bile unutmuştum. Efe, bunu umursamazdı; şimdi bu hale onu neyin getirdiğini anlamamıştım.
"Hayır, yok."
Ben de yutkundum. Acıdan buruşan yüzümü en ince ayrıntısına kadar süzüp tişörtün yakasını sertçe bıraktı. Kızarmış olduğunu tahmin ettiğim ensemi ovaladım elimle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallem Buluttan
Teen FictionAma ben, ilk pişimi ona yapmıştım; ilk onun yüzünden kolumu yakmıştım fakat o, hıçkıra hıçkıra ağladığım mutfakta sadece pişilere dikkat kesilip tüm tepsiyi odasında yemişti. İlk ona akrostiş şiir yazmıştım da o, şiiri hiç okumamış sadece N harfini...