Güneş

4.4K 113 38
                                    



Gece - Ben Öldüm

Uykulu gözlerimi ovuşturarak odadan dışarı çıktım. Dün içimde oluşan heyecan yüzünden hiç uyuyamamıştım. Fakat bu kadar heyecanlanmama da bir o kadar kızmıştım. Ben onu unutmaya çalışıyordum, yeniden ona aşık olmaya değil; bu yüzden onu kendimden uzaklaştırmam gerekiyordu, anılara tutunup da kalbimi daha da üzmem değil.

Banyoda yüzümü yıkadıktan sonra oturma odasına adımlarken Enes'in gece evine gittiğini tahmin ediyordum. Fakat oturma odasına girdiğimde tam tersini görmüştüm. Enes, kollarını önünde bağlamış; koltukta sağına dönmüş yatarken kaşlarını çatmıştı. Üstünde dün dikkat etmediğim siyah gömleği ve siyah kumaş pantolonu vardı. Sarı saçları, koltuk kolundan aşağı sarkıyordu. Küçük adımlarla yanına gidip elimin tersini tedirgince alnına yasladım. Hâlâ biraz ateşi vardı ama dünkünden daha iyiydi, gerçi şans eseri iyiydi çünkü dün hiçbir şey yapamamıştım. Olay olduktan sonra, üstüne örtü olarak koltuktaki battaniyeyi kullanmıştı. Onunla da ayaklarını örtmüştü sadece. Onu uyandırmamak adına hızlı adımlarla mutfağa gidip dolaptan tarhanayı ve domates sosunu alıp tarhana çorbası yapmaya başladım. Kendim hastalansam asla yapmayacağım bir şeydi. Daha öncenin teşekkürüydü bu, bana ne kadar kötü davransa da iyi davrandığı anlara olan teşekkürdü. Domates sosunu yağ ile iyice kavurduktan sonra içine çeşme suyundan döküp onları iyice karıştırdım. Sonra kavanozun kapağını açıp bir yandan karıştırırken bir yandan da tarhanayı içine dökmeye başladım. Kavanozu köşeye koyup ocağın üstündeki dolapta duran tuzu alıp çorbanın içine göz kararı koydum. Göz kararını çok beceremezdim ama yine de denemiştim.

Tarhanaya kaynayana kadar karıştırırken arkamda hissettiğim nefesle irkilerek arkamı döndüm. Enes, arkamda durmuş uykulu gözleriyle ne yaptığıma bakıyordu. Neden hala buradaydı bilmiyordum, uyuyakalmasını anlıyordum ama benimle daha çok iletişim kurması gerektiği anlardan kaçınırdı genelde.

"Annemin gönderdiği tarhana mı bu?" diye sorduğunda uykulu sesine düşecektim az kalsın. Ona tekrardan arkamı dönüp tarhanayı karıştırmaya devam ederken "O." dedim cevaplamak adına. Cevaplarımı kısa tutmaya çalışıyordum, böylece daha az iletişim kuracaktım. Onun istediği, benim de ihtiyacım olan şeydi.

"Tuzunu düzgün attın mı, çorbalara sonradan tuz girince çirkin oluyor." dedi.

Daha önceki pozisyonundan daha yakın bir pozisyon alıp iyice dibime sokulurken yana doğru kaçmaya çalıştım.

"İyi tuzu, attım işte."

Yana kaçarken bir yandan çorba karıştırmak da çok zordu. Ama ben kaçtıkça daha da yakınlaşıyordu sanki. Sonunda çorba kaynamaya başladığında çekilmesi için beklemeden çorbayı ocaktan aldım fakat yandan gülümseyerek bana bakıp arkaya doğru ondan kaçan beni tezgahla arasına sıkıştırıp ellerini tezgahın üzerine dayayarak beni kolları arasına aldı. Bu, genelde romantik komedilerde oluyordu, bizim türe çok uygun değildi. Kafamı olabildiğince geri ittirirken gülerek bana bakmaya başladı. Ne yaptığını gerçekten anlayamıyordum ve onunla oyun da oynamak istemiyordum.

Bana yaklaşmaya başladığında tezgaha doğru yatacaktım az daha. Sonunda elinde kaşıkla benden uzaklaştığında ve çorbaya doğru gittiğinde "Ne bakıyorsun öyle? Kaşık tam arkandaydı, onu aldım." dedi ve kaşığı çorbaya sokarak bir kaşık alıp üfledikten sonra ağzına attı. Hala daha tezgaha yaslanmış olan ben, panikten yere yığılmamak için ellerimi tezgaha yaslamıştım. Kalçamla da yaslanıyordum zaten ama düşecek gibi hissediyordum.

"Güzel olmuş, eline sağlık." dediğinde Ceren'in dünkü haline nazaran daha iyi olduğunu görmüştüm.

"Benden intikam alıyorsun değil mi?" diye sorduğumda tarhanayı koymak için iki kase çıkartmıştı. Eli havada kalırken tuttuğu çorba kaşığını bıraktı ve bana doğru döndü bedeniyle.

Mahallem BuluttanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin