Emir Can İğrek - Ali Cabbar
Enes
Kimseye haber vermeden bu gece giderim diye düşünmüştüm, nasılsa herkese veda etmiştim ama kalbim, aklımı öyle bir köşeye sıkıştırmıştı ki hareket dahi edememiştim. Şimdi sokağın ortasında durmuş, daha öncesinde Melek kafasını çıkarttığında sürekli göz göze geldiğim penceresine bakıyordum. Ben kafamı kaldırmasam bile Melek hep oradan bana bakıyor oluyordu önceden, şimdi hiç yoktu. İleride hiç olmayacaktı.
"Ankara'ya gelecekmişsin?" diyen babamın sesini daha az duymak için telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Aklım da, gözüm de hala Melek'teydi. Ankara'ya gideceğimi Melek bilmiyordu; o, muhtemelen onun okuduğu şehre gittiğimi falan sanıyordu.
Melek, beni ilk sefer reddettiğinde bunun zamanla geçeceğini düşünmüştüm, biraz zaman geçince beni kabul edeceğini düşünmüştüm. Bu kadar yanlış düşündüğüm başka bir olay yoktu. Bu kadar kendimi kandırdığım ve olacak sandığım bir olay yoktu.
"Evet." dedim kısaca, bir anda beni aramıştı. Bilinmeyen numara diye açmıştım ama babamın olduğunun farkına, sesini duyunca varmıştım. Şimdi de telefonu suratına kapatacak cesareti bulamıyordum. Kendi başımayken babamı birçok kez yumruklarım yüzünden öldürmüştüm ama gerçek hayatta "Neden bizi bırakıp gittin?" dahi diyemiyordum. Böyle iğrendirici bir hayat hikayesinin içinde sonsuza kadar süren bir aşk hikayesi de olmazdı.
"Annen yine bir şeyi becerememiş." dediğinde tek bir saniye beklemeden "Sen annem hakkında konuşabilecek birisi değilsin." dedim. Karşı taraftan uzun süre ses gelmemişti ama biliyordum, bu söylediğimin babam üzerinde herhangi bir etkisi yoktu. O sadece annemi güzelce terk etmişti ama beni bir türlü terk etmiyordu. Üzerimdeki baskısından kurtulmaya çalışmak yıllarımı almıştı ve yine kurtulamamıştım işte.
"Her neyse, gelince sana ev ayarlarız."
Yukarı kaldırmaktan tutulan kafamı yere doğru indirdim, bu hareketim biraz da Melek'e karşı suçumu kabullenmek içindi sanırım. Babamla alakalı hiçbir şey önemli değildi şimdi, kendimle alakalı da bir şey önemli değildi. Önemli olan tek şey Melek'in o pencereye bir kere çıkmasıydı.
"Böyle bir şey istemedim, lütfen Ankara'da karşıma çıkma." dedikten sonra telefonu kapattım ve cebime doğru gönderdim. Bunca yıl anneme yardım etmeyen adam, bana yardım etse de bir işime yaramazdı. En ihtiyacımız olduğu dönemde yanımda olmayıp sana ev ayarlarız demek de ne demekti? Kendi hatamı kimsenin üstüne atmak istemiyordum ama Melek'i kaybetmemin ek sebebi de oydu, onun yüzünden geç kalmıştım ve yine onun yüzünden telafisini bulamamıştım. Hazırlıklı değildim çünkü. Ama Melek'in kalbini nasıl kıracağımı babam söylememişti bana, hepsi bana aitti.
Elimle yüzümü sıvazladım.
"Nolur," diye mırıldandım.
"Nolur, bir kere daha görebileyim seni; bir kere daha görebileyim. Eğer görürsem Ankara'ya gitmeyeceğim."
Gece aya gönderilen dileklerden biriydi benimki de. Hızlı kabul olsaydı, Melek'i gerçekten bırakmayacaktım. Ama kapıda kalacaktım; üzerime kapılar kilitlenmişti, zincirler vurulmuştu ve kapı hiç açılmayacaktı. Açılsa bile karşılayacak bir Melek yoktu artık.
Bakışlarımı, bu sefer zeminde gezdirirken "Seni burada görmeyi beklemiyordum." diyen sesle kafamı yerden kaldırdım. Ruhumun ritmi derime doğru vuruyordu, kafamı sürekli o pencerede tutmamak için savaşırken.
İsminin Alev olduğunu hatırladığım kız, dibime kadar yaklaşıp bana gülümsediğinde manasız yaklaşmasından rahatsız olup bir adım geri kaçmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallem Buluttan
Teen FictionAma ben, ilk pişimi ona yapmıştım; ilk onun yüzünden kolumu yakmıştım fakat o, hıçkıra hıçkıra ağladığım mutfakta sadece pişilere dikkat kesilip tüm tepsiyi odasında yemişti. İlk ona akrostiş şiir yazmıştım da o, şiiri hiç okumamış sadece N harfini...