Ay

2.4K 68 23
                                    


Pentagram - Geçmişin Yükü

Ceren, elini elime geçirip beni odadaki duşlara doğru sürüklerken sesimi çıkarmadan dediğini yapıyordum. Kızların ve erkeklerin soyunma odası tek bir binadaydı ve binanın tek bir çıkış kapısı vardı. Bizimkilerde o çıkış kapısından binaya girmeye geliyorlardı. Sonunda duş kabinlerine geldiğimizde elimi bırakıp çok düşünmeden beni kabinlerden bir tanesinin içerisine itti; üzerime kapıyı kapatacak sanmıştım ama kendisi de benimle beraber girdiğinde ağzım açık ona bakakalmıştım. Maksat ikimizin beraber olduğunu çaktırmamaktı, aynı yerde durmamıza gerek yoktu. Birimiz soruları cevaplasa yeterliydi.

"Sen niye giriyorsun?" diye sorduğumda kapıyı kilitleyip bana baktı.

"Yüzyüze gelmek istemiyorum." dedi omzunu silkerken. Ellerimi iki yana kaldırıp söylediği şeyin ne kadar saçma olduğunu anlamasını beklemiştim ama anlayacak göz onda yoktu  şu anda.

"Ben çıkayım o zaman, sen burada dur; hem oyalarım ben onları." dediğimde tam kapının kilidini açmak için elimi kilide atmıştım ki Eymen'in "Değerli vaktimi harcadığım maça bakın." diyerek duşların olduğu kısma girmesini duymuştuk. Enes, beni kapıdan uzaklaştırmak için elini belime atıp bedenimi arkaya doğru çekiştirdi. Sırtım Ceren'in göğsüne yaslanırken Ceren de kendini duşun duvarına yaslamıştı. O nefes aldıkça inip kalkan göğsü, sırtıma değiyordu; düzgün düşünmemi engelliyordu. Konuşmalara odaklanmak bile zordu, onunla senkronize nefes almaya başlamıştım fark etmeden.

"Abartma oğlum, ilk yarının hakkını çöpe atma." dedi Hüseyin nefes nefese su şişesini sıkıyor gibi ses çıkartırken. Muhtemelen su içiyordu, küçükken de suyu üç yudumda içmesi öğütlenince unutup nefes nefese kalıncaya kadar kafasına dikerdi. Babası sürekli kızardı ama bir süre sonra o da pes etmişti.

"Neyse ne, evde oturup ders çalışsam daha eğlenceli olurdu. İkinci yarıda Enes abinin içine şeytan girmişti. Allahtan Emirhan değilim." diyen Eymen, bir anda acıyla inlediğinde bir şeyin yere düşme sesi de arka arkaya gelmişti.

"Oynadık bitti gitti işte, ilk yarı mükemmel oynayıp ikinci yarı oynamadıysa bir sebebi vardır. Kefilim ben Enes abime." diyen Emre, "Ayakkabımı geri atıver sana zahmet Hüso." dediğinde elin ele çarpma sesi gibi bir ses şaklamıştı. Muhtemelen Hüseyin Emre'ye nah çekmişti.

"Alırsın ayakkabıyı geri." diyen Hüseyin'le tahminim neredeyse doğrulanmış olmuştu. Oda, daha da kalabalık olduğunda stresle sırtımı daha da Enes'e yasladım. Enes, kendimi bıraktığımı görünce belimdeki elini daha sıkılaştırdı. Midemde atmaya başlayan kalbimi umarım kendi üzerine almazdı çünkü kalabalık beni ciddi anlamda strese sokmuştu. Umarım yanlış bir düşünceye kapılmazdı.

Kişi sayısı arttığı için sohbetleri takip etmek zorlaşıyordu, otobana fırlatılmış araba gibiydi sözcükler. Bazılarına araba çarpıyordu, bazısı bariyerlerden aşağı kayıyordu. Düzenli giden çok sohbet olduğu için de sözcükler geçip gidiyordu.

"Emirhan nerede?" dedi Umut bir anda ortaya bomba fırlatır rahatlıkla. Herkes bir anda kendi sohbetlerini kesti, Eymen'in "Melek abla ve Enes abi bir anda ortadan kayboldu. İkisini arıyorlar." dediğinde gözlerimi şaşkınlıkla büyülttüm.

"Efe abi; gerek yok, Melek evin yolunu bulur dedi ama Emirhan abiye anlatabilir misin? Konu Melek abla olunca içinden başka birisi çıkıyor sanki." dedi Hüseyin, Emre'nin cümlesine ekleme yaparak.

Enes'in hızlanan nefes sesiyle kafama sol tarafa, yüzüne doğru çevirdim. Kaşlarını aşağıya itmiş, pür dikkat kapıya bakıyordu. Emirhan'a ayrı uyuz oluyordu, daha önce bu kadar kalın değildi aralarındaki nefret bağı. Ondan gözlerimi çekmeden önce sertçe yutkundum. Sesli yutkunduğum için gözleri bana döndü Ceren'in. Mavi gözleri, derimi kesip kanımı akıtıyordu; kan kaybettikçe halsizleşiyordum. Daha fazla ona bakmayarak kafamı kapıya doğru çevirdim. Hala bana baktığını yanağıma çarpan nefesinden anlıyordum. Sonunda o da pes ettiğinde dikkatimi tekrardan sohbete verdim.

Mahallem BuluttanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin