Ay

5.4K 156 37
                                    


Nil Karaibrahimgil - Seviyorum Sevmiyorum

"Melek, sütlü tatlı taşırken sallanır mı yavrum? Sütü dökülecek, balkondan aşağı atlatma beni bak." diyen anneme kafam kalkık uzun süre baktığım için boynum tutulmuştu.

"Tamam tamam, sallamıyorum bak." derken ona doğru kaldırdığım tatlı küçük bir düşme tehlikesi geçirdiğinde annem ismimi bağırırken ben de küçük bir çığlık atmıştım. İçinden az miktarda süt elime doğru akmıştı ama başka bir sıkıntısı yoktu.

"Melek, sen beni öldüreceksin. Kızım birisi yarı yolda seni karşılayacakmış bak, oraya kadar götüreceksin sadece."

Annem başını tutarak konuşmasını bitirdi, "Merak etme annem bende o iş." diyerek kaldırdığım başımı sonunda normal haline getirerek biraz esnetmek zorunda kalmıştım.

"Sakın dökme kız Melek, döktüğünü görmese bile koklayarak bulur seni bak." diyen Saniye ablanın dediğine kahkaha attım. Doğru söylüyordu, hiç şüphesiz dökülen bir damla sütün kokusunu bile alırdı.

"Canım tehlikede olur, tatlı olmaz Saniye teyze. İçinizi ferah tutun tüm mahalle olarak. Yiyeceksiniz bu tatlıyı." dedikten sonra camdan bana bakan diğer mahalle kadınlarına ve adamlarına baktım. Bu kadar meraklı bir mahalleyi Türkiye hiçbir ilinde görmüş olamazdı. Hepsine el salladıktan sonra yavaş ve dikkatlice yürümeye başladım.

Bugün, gün Hacer ablalardaydı. Ama annem canından çok sevdiği Hacer ablanın tatlısını kendisi yapmıştı, ben de onun tatlıyı taşımasına yardım ediyordum ki o da boşluk arasında hazırlanıp güne katılabilsindi. Bizim aile Kaya ailesinin önceki hayatında hizmetçisi falan olmalıydı, yoksa her aile ferdi neden diğer ailenin her ferdine hayran olurdu ki? Bizim ailenin adını Efe temizliyordu gerçi, kendinden başka kimseye hayran olduğunu sanmıyordum.

Evde tepsiyi götürmemek için binbir taklalar atmıştım da annem kesinlikle kabul etmemişti çünkü evde ne Efe ne de babam vardı. Hepsi gün kelimesini duyduğu anda tozlarını bile bırakmadan kaçmışlardı. Ben de odamda sakince resmimi çiziyordum bunlar yaşanırken. Evin en küçüğü olmak bazen kafan demirlerin arasına sıkışmış gibi hissettiriyordu.

Etrafıma bakına bakına yürürken bir yandan da dikkatli olmaya çalışıyordum. Üstümde baskı varken bir şeyleri becerememe gibi bir huyum vardı, bu da bulut yüzündendi. Çok serbest bırakılınca da dağılıp gidiyordum, zor bir çocuktum kısacası. Yolun ortasından yürüyordum, arabalar bu küçük sokaklara çok da girmiyordu, zaten ya tırmanıyordun ya da yuvarlanıyordun bu sokaklarda.

Karşımda Ceren Enes'i gördüğümde tatlı ikinci defa elimde düşme tehlikesine girmişti. Anneme verdiğim sözü tutamazsam içim içimi yerdi, bu yüzden daha dikkatli olmam gerekiyordu. Enes, beni gördüğüne şaşırmış gibi durmuyordu. Önceden üniversitesi için başka eve çıktığında keşke sürekli mahallede dursa diyordum; şimdi görmekten köşe bucak kaçtığım için dersleri yoğunlaşsa da hiç gelmese diyordum. Hayat binbir türlüydü gerçekten de, farklı renk çizdiğim için ne olduğu anlaşılmayan denizin deniz olduğunu anlayabilen tek insandan nefret etmeye çalışıyordum, beni o denizde boğabilecek güce sahipti.

"Önüne bak Melek, bana bakarken düşüreceksin şimdi tatlıyı." dedi Enes bana doğru adımlarken. Annemin seni birisi karşılayacak dediği kişi neden Enes diye soramıyordum çünkü Hacer abla gelmeyeceğine göre tabiki Enes gelecekti, başka birisini bekliyor olmam salaklığımdandı.

Söylediğine cevap vermedim, onu görünce de yüzüm ışıldamadı, gözlerim heyecanla açılmadı. Duygusuz bırakmaya çalıştığım gözlerimi bana adımlayan yüzüne çevirdim. Sanırım yavaş yavaş kendimi kontrol etmeyi beceriyordum. Mahallenin ortasında durmuş bana doğru gelen Enes'i ifadesiz suratımla bekliyordum. Çok sevdiğim güne de sırf Enes yüzünden katılamayacak olmam da ayrıca canımı yakıyordu. Tatlıyı verip eve kaçmayı ve yorgunluktan uyuyakalana kadar resim çizmeyi planlıyordum. Yarın üniversite için şehir dışındaki evime dönmem gerekiyordu gerçi.

Mahallem BuluttanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin