Vagon - Ama Bana Bakma ÖyleEymen, Ceren'i sırtladığı gibi dış kapıyı araladığında "Eymen!" dedim bağırır tonda.
"İçerideki koltuğa yatır ablam, uğraşma yukarıya götürmekle falan." dediğimde hiç sorgusuz koşturarak oturma odasına gitti. Sırtındaki Ceren'i nazikçe koltuğa doğru bıraktı ve ona doğru döndü. Ceren'in gözleri açıktı fakat kolunu kıpırdatacak hali yok gibiydi. Ben de kapıyı kapatıp yanlarına doğru koşuşturdum.
"Enes," dedi havaya kaldırdığı iki parmağıyla.
"İki kere iki kaç eder?"
Enes, derin bir nefes alıp yanına oturmuş Eymen'in bacağına sertçe vurdu. Her ne kadar Eymen'in yaptığı komik de olsa Enes gerçekten de iyi durmadığı için Eymen'in yanına gidip elimi omzuna koydum.
"Ablam, hadi yukarı çık sen. Dayak yiyeceksin yoksa." dediğimde Eymen sanki bunu bekliyormuş gibi anında kalkarken omzu çeneme çarpıyordu az kalsın. Hala daha omzunda duran elimi çekip kenara doğru kaydım.
"O zaman sana kolay gelsin abla, fazla hasta gibi de durmuyor zaten. Ilık su limon ver, evine defolup gitsin." dediğinde daha cümlesini bitiremeden kafasına yastığı yemişti. Sekerek odadan çıktığında haline gülerken ben de arkasından gittim.
Eymen kapıdan çıktıktan sonra ayakkabısını giyerken "Abla." dedi.
"Efendim Eymencim." dedim, kapıyı tutup kafamı yasladım.
"Eskiden Enes'i görünce garip davranırdın, şimdi sakin kalmana çok şaşırdım." dediğinde kafamı yere eğdim. Enes'e olan aşkımı ciddiye almayan tek kişi Enes'ti. Eymen de hareketlerimden bu çıkarımı yapmıştı, üstelik daha öncesinden beni Enes ile bir kere yan yana görmüştü. Bu kadar aşık mıydım gerçekten Enes'e? Sanırım artık kendimi ön plana almam gerekiyordu.
"Onu yapan eski Melek'ti." dediğimde ayakkabılarını giydiği için doğruldu. Boşluğa bakarken söylediğimi dinledikten sonra kafasını salladı sakince.
"Umarım eski Melek geri dönmez." dedikten sonra "Allah'a ısmarladık abla, istemediğin bir şey olursa bağır duyarım zaten. Teyzemler her türlü masraftan kaçtıkları için duvarlar incecik olmuş."
Merdivenleri üçer beşer çıkıp gözümün önünden kayboldu.
Kapıyı kapatsam da içeriye girmeye çekinmiştim. Onunla aynı odada durmak da hoş gelmiyordu kulağıma. Biraz koridorda bekledikten sonra daha fazla kaçamayacağımı anlayıp odaya girdim. Enes; gözlerini kapatmış, kafası yastıkta yatmaya devam ediyordu. Düzenli nefes almadığı için uyuduğunu sanmıyordum fakat yine de ses yapmadan yanına yaklaştım ve ateşine bakmak amacıyla elimi alnına doğru uzattım.
Elimi havada sağ eliyle kapıp yarı yolda durdurdu beni. Gözlerini açmadan yutkunduğunda yukarı aşağıya oynayan adem elmasını izledim. Elim elinin içinde hareket edemeyecek kadar sıkılı bir alandayken uyumadığı için elimi elinden çekmeye çalıştım. Zaten ondan vazgeçtiğime inanmıyordu, bir de inanmaması için ona sebep vermek istemiyordum. Fakat elimi elinden çekmeye çalıştığım anda açılan mavi gözleri bana dokundu. Gözleriyle karşılaşan kahve gözlerim irkilir gibi titredi. Bunu istemiyordum; kaçmak istiyordum, kafamı yastığa kapatıp sabaha kadar kaldırmamak istiyordum. Bu intikam işi uzamaya başlamıştı.
"Elimi bırakacak mısın Ceren?" dediğimde hala daha beni izlediği mavi gözleri bu sefer dudaklarıma kaymıştı.
"Neden uzattın Melek?" dedi.
İlk başta şaka olsun diye soruyor sanmıştım ama gayet ciddi duruyordu. Boşlukta olan elimin parmaklarını sinirle alnıma dökülen kaküllerime geçirdim ve üzerlerine sürttüm hafifçe.
"Benden böyle intikam alman çok ucuz değil mi?" diye sordum. Hala elimi tutmaya devam ediyordu ve elim artık terlemeye başlamıştı. Kalbim de hızlı hızlı atmaya devam ediyordu. Ringe çıkıp iki tokat atabilirdim kalbime.
Enes, söylediğim şeye anlık olarak kaşlarını çatıp sonrasında muzip surat ifadesiyle bana baktı.
"Yaşattığını yaşamadan ölmüyormuş insan." dedi ve elimi eliyle alnına doğru sürükleyip alnının üzerine bıraktı. Avcuma nufüs eden sıcaklıkla gözlerimi büyülttüm.
"Yanıyorsun." dedikten sonra kafasını sallarken gözlerini kapattı. Yüzünün rengi solmuştu, dudakları kırmızılaşmış, yanakları pespembe olmuştu. Dudaklarına neden baktığımı bilmiyordum ama çok güzel görünüyorlardı. Kafamı iki yana sallayıp elimi alnından çektim.
"Yanıyorum." dediğini duysam da odadan dışarıya adımladım ve mutfağa gidip kettlea sıcak su koyup buzdolabından çıkarttığım limonu yıkadım ve ortadan ikiye böldüm. Koca bir bardağın içerisine bir kaşık bal koyup üzerine kestiğim limonu sıktım. Kaynayan sıcak suyu da üzerine ekledikten sonra soğumadan götürmek adına hızlı davranıp mutfaktan çıktım. Bana bu kadar câni olan birisine neden bu kadar hoşgörülü ve ilgili davranıyordum bilmiyordum ama alışkanlıklardan duygular kadar kolay kurtulamıyordu insan.
Odaya girdiğimde "İki dakika kalk da bunu içip yat Ceren abi." dedim. Gözlerini açan Ceren, getirdiğim şeye baktı. Mahallede ne zaman hasta olsak, nerede olursak olalım tüm mahalleli bunu yapıyordu bize. İçine biraz zencefil de konuluyordu fakat evimde şu an zencefil yoktu. Yakın zamanda alışverişe çıkmam gerekiyordu.
Enes, arkasındaki yastığı düzeltip doğrulduğunda yanına gelmiş; elimdeki bardağı ona doğru uzatmıştım. Bardağı alıp "Bal mı var bunun içinde?" diye sordu. Yalan söylememek adına evet anlamında kafamı salladım. Ceren'in bal sevmediğini biliyordum fakat tarif böyleydi, diğer türlü bir şeye benzemiyordu.
"İçmem ben bunu o zaman." dediğinde kaşlarımı çatıp bana uzattığı bardağı parmağımla geri ittirdim.
"İçmek zorundasın, iyi geliyordu bu." dedim ben de çocuğa anlatır gibi tane tane konuşurken.
Her şey ne kadar da normal görünüyordu. Halbuki benim içimde fırtınalar koparken Enes bunun da farkında değil diye kahroluyordum.
"Banane kızım, ölsem bal içmem." dedi tekrardan bardağı bana doğru uzatırken ben tekrardan nazikçe parmağımla bardağı ona ittirdim. Annem böyle anlarda bir şey bok yoluna gidecek ama acaba ne derdi. Kötü bir şey olacağını hissediyordum fakat ne olacağını kestiremiyordum. Kesin yine kırıcı olacak birkaç kelime duyacaktım. Kalbim ve ben, buna alışıktık.
"Evine git o zaman Ceren abi; inatlaşacak hali kendinde buluyorsan, o kadar da hasta değilsin demek ki." dediğimde elinden alacağım suyu kendine doğru çektiğinde ayak kısmında olduğum için dengemi kaybedip üzerine doğru yüz üstü düşmüştüm ve sıcak, ballı su doğrudan Enes'in üzerine döküldü. İşin daha kötü kısmı, dudaklarımın Enes'in dudaklarının üzerine kapanmasıydı. O kadar şaşırmıştım ki büyümüş gözlerimle onun da büyümüş gözlerine bakarken dudağı hala dudağımın üzerinde olduğundan atan kalbimi içten susturmaya çalışıyordum.
İkimiz de şokta olduğumuzdan Enes'in yandığını unutmuştuk da ben dudağımı dudağından çekip kendimi ayağa kaldırdığımda telaşla Enes'in ıslanan gömleğini, bedenine temas eden yerden çekmeye çalışıyordum.
Enes, eliyle beni durdurmaya çalışırken bir yandan da ismimi söylüyordu fakat o kadar panik yapmıştım ki ne yaptığımı bilmiyordum.
"Melek dokunma artık." dediğinde çok bağırdığı için elimi ateşe dokundurmuş gibi panikle çektim, gözlerine bakamadığım için derin derin aldığım nefeslerle odadan kaçarak çıktım ve koşturarak odama girip kapıyı ardımdan sertçe kapattım. Midem çalkalanıyordu, yüzüm alev gibi yanıyordu. Yanaklarımı ellerimin arasına alıp kendimi sakinleştirmeye çalışırken kendime kızıyordum. Bu olmamalıydı, bu olmamalıydı. Tam vazgeçtim derken tekrardan kalbimi bu denli heyecanlandırması hiç iyi olmamıştı.
-
Bazen hayatta da klişe anlar olur, sizin de klişeleri bulmanız dileğiyle dostlar södkşsşs
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallem Buluttan
Ficção AdolescenteAma ben, ilk pişimi ona yapmıştım; ilk onun yüzünden kolumu yakmıştım fakat o, hıçkıra hıçkıra ağladığım mutfakta sadece pişilere dikkat kesilip tüm tepsiyi odasında yemişti. İlk ona akrostiş şiir yazmıştım da o, şiiri hiç okumamış sadece N harfini...