-50-
❝Lâl❞
Sırtıma krem süren adamın gergin olduğu sesinden belliydi. "Çok acıyor mu?"
Dinginlikle "Hayır." diyerek yalan söyledim. Açımı dindirmek için çırpınıyordu. Bir de acıyor diyerek onu daha da öfkelendirme niyetinde değildim.
"Acısa acıyor diyeceksin sanki." İçimi okuyordu. Onun karşısında yalan söylemek de fayda etmiyordu artık. "Bir şeyin tehlikeli olduğunu söylemek sana neden yeterli gelmiyor? Anlaman için illa canının yanması mı gerekiyor?"
"Valentino, ben pişman değilim."
Sırtımda şifa için gezinen parmakları duraksadı. "Geçmişimle tanıştın."
Başımı sallayarak "Tanıştım." diye tekrarladım. "Ve pişman değilim. Bunun olması gerekiyordu."
"Ne diyorsun Lâl, anlamıyorum." Bir süre sessiz kaldığımı görünce tekrarlayan bir cümle kurdu. Kesin bir yanıt almak istediği açık bir soru sordu. "Geçmişimle tanıştın, bu konuda ne hissediyorsun?"
Yüzümü ona döndüm. Ellerimle yüzünü avuçladım. Bu benim için en büyük hediyeymiş gibiydi. Sanki dünyanın en kıymetli şeyini avuçlarımda tutuyordum. "Seni her hâlinle seveceğimi söylemiştim. Tüm yüzlerinle."
"Ve?"
"Hâlâ aynı düşünüyorum." Dudaklarına kısa ama ömre bedel bir öpücük kondurdum. Alaycı bir ifadeyle "Bu sefer beni korkutup kaçıramadın." deyiverdim.
O gülünce ben de güldüm. Mutlu olduğunu görmek güzeldi. Ancak çok sürmeden yüzü bir anda ciddileşti. "Böyle düşünmene şaşırdım. Ben daha öncesinde söyleseydim seni kaybedeceğime inanıyordum."
Başımı yana yatırdım düşünceli bir biçimde. "Daha öncesinde söyleseydin belki de giderdim, bilmiyorum. Ama yaşadıklarım bana paha biçilmez dersler verdi." Gözlerine bakınca sözler dudaklarımdan dökülüverdi izinsizce. "Seni sevdiğim gibi. Her ne olursa olsun sensiz yaşayamadığım gibi. Aslında Nikolai bize iyilik bile yaptı." Yüzü öfkeye büründüğünde devam ettim. "Bana sensiz kalmanın ne demek olduğunu gösterdi."
"Bunları duymak benim için ne kadar güzel, anlatamam Lâl." Yüzündeki yumuşak şefkati ciddi yüz ifadesi esir aldı. "Ama ben bir daha bunu seninle yapmak istemiyorum, Lâl." Beni ikna etmenin ne kadar zor olduğunu bildiği için kesin bir ifadeyle ekledi. "Ciddiyim."
Omuz silkerek "Nasıl istersen." yanıtını verdim. "Ben görmem gerektiği kadarını gördüm."
"Bu konuda anlaştığımıza sevindim."
Bir hayli çekingen yüz ifademle "Sence de konuşmamız gereken başka bir konu yok mu?" diye sordum. Meraklı, anlamaz bir ifadeyle bana bakarken sorumu biraz daha açtım. "Anna'ya ne oldu, Valentino? Neden öldü?" İşin aslını Valent'ten dinlemek istiyordum çünkü benim tanıdığım adam ne tür zevkleri olursa olsun bir kadını öldürdükten sonra öylece hayatına devam etmezdi. Bu hikâyede bir boşluk vardı. "Nikolai bana bir sürü şey anlattı ama ben hikâyeyi senden dinlemek istiyorum."
"O orospu çocuğu sana ne anlattı?"
Öfkesini körüklemek istemiyordum ama olduğu gibi söyledim. "Anna senin kölenmiş. Olaylar sırasında vücuduna verilen yüksek miktarda elektrik akımıyla ölmüş." Duraksadım. "Benimle olduğu gibi onunla da mı-"
"İkisi aynı şey değil, Lâl. Anna benim kölemdi ama bunu o istemişti. Sense itaatkârsın. İtaatkâr ve köle ayrı şeyler."
"Farkı ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Napoli'de Bir Gece | Gecedeki Aşk Serisi - II ღBİTTİღ
General Fiction❝ Halikarnas'ta tanıştık, olağanüstü bir tanışmaydı. Bir barda, sarhoş kafayla. Ve Halikarnas'ta bir gece demiştik, tek bir gece. Planımızda âşık olmak yoktu. Gözlerimi açtığımda Beyrut'a giden bir jetteydim, kaçırılmıştım. Oradan da Napoli. Sonra t...