-48/2-
❝Lâl❞
Uçaktan inip Ayvalık'tan Cunda'ya geçtiğimde ikindi vaktiydi. Burası küçük gibi görünse de aslında gezilecek çok yeri olan aydınlık bir yerdi. Huzur verici bir yer. Valent'le böyle bir yerde yaşamak isterdim. Her şeyden uzak, huzurlu bir hayat yaşarken çocuklarımızı büyütmek. Ama buna ne onun mesleği, ne benim karakterim ne de içime düşman gibi sızan bu hastalık izin vermeyecekti.
İşte Suavi Günday'ın çiftlik evi. Kapının önüne geldiğimde telefonumu çıkarıp açtım. Valentino merakta kalmasın diye hemen mesaj attım.
Kime: Valentino
"Cunda'dayım."
Telefonumu cebime koyup çantamı sırtlandım. Çitlerin arasından her zamanki gibi -yani bir hırsız gibi- içeri girdiğimde yaşlı adam elindeki büyük tırmıkla bana saldırmaya hazırlanıyordu.
Karnımı tutarak gülmeye başladığımda evin bahçe görevlisi Cemal amca beni gördüğüne şaşırmıştı. Şaşırmakta da haklıydı doğrusu. Buraya gelmeyeli uzun yıllar olmuştu. "Benim Cemal amca, ben! Sakin ol!"
"Aaa! Kusura bakmayın, biz sizi beklemiyorduk. Vallahi Suavi Bey'im de hiç bahsetmedi bize. Hay Allah görüyor musun bak!"
"Çünkü onun da haberi yok, sürpriz yaptım."
"Beyim çok sevinecek." Elindeki tırmığı kenara bırakarak "Ben de gitmek üzereydim. Ali'yle Neşe Hanım evde. İçeri buyurun." derken endişe ve öfkesinin yerini büyük bir coşku almıştı.
Cemal amca dedemin asker arkadaşından emanet bir çalışanıydı. Yıllar boyu da dedemin bahçe işleriyle uğraşırdı. Haftanın belirli günleri gelir, bahçeyle ilgili yapılması gerekeni yapar ve Ayvalık'a dönerdi. Neşe abla ve oğlu Ali ise evin yatılı çalışanlarıydı. Küçüklüğümde buradan hatırladığım bir şey varsa o da Cemal amcanın Neşe ablaya ilgisi olduğuydu. Ama belli ki yıllar geçse de değişmeyen tek şey onun çekingenliğiydi. Neşe ablaya hâlâ Neşe Hanım dediğine göre aralarındaki ilişkide bir gelişme olmamıştı.
Onaylayarak başımı salladığımda "Sizi burada görmek güzel, Azize... Lâl Hanım." diyen adama samimiyetle gülümsedim.
"Ben de seni gördüğüme mutlu oldum Cemal amca. Görüşürüz sonra." Arkasından el salladım.
Eve döndüğümde dış kapıdan biraz ilerlemiş genç adam bana bakıyordu. Hayretle kaşları havalanmıştı. "Çilli!"
Güldüm. "Ali." Çocukluk arkadaşım, Ali. Neşe ablanın oğlu. Atlardan sorumluydu. Ve hiç değişmemişti. Küçükken nasılsa şimdi de öyleydi. Yine çocukluğumuzda olduğu gibi bana Çilli diyordu. Küçükken bana hep abilik taslardı, birlikte çok eğlenirdik. Eskiden yaz tatillerinde sık sık gelirdik annemle. Ama Başkan bu tatillere katılmamayı tercih ederdi. Hem ailesiyle ilgili biri olmadığından hem de dedemle hiç anlaşamazlardı. İşte o geldiğimiz yaz tatillerinden hatırladığım kadarıyla iki arkadaş, iki kardeş bahçede koşuşturur, kudururduk hep. Ama tabii sonra yıllar geçti, biz büyüdük, yollarımız ayrıldı. Artık daha seyrek gelir olduk buralara, zamanla da ayağımız kesildi gitti. Bağlarımız koptu. Ama Ali yıllar geçmesine rağmen hep aynıydı. Bıraktığım gibiydi. "Nasılsın?"
"Ne işin var kız senin burada?"
"Dedemi görmeye geldim. Aaa, dedemin yanına gelirken de sana mı soracağım?"
"Hemen pençelerini çıkarma, cadı!" Uzanıp çantamı aldı. Kısa bir sarılma sonrası beni içeri buyur etti. "Hadi geç içeri, seni görünce çok sevinecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Napoli'de Bir Gece | Gecedeki Aşk Serisi - II ღBİTTİღ
Fiksi Umum❝ Halikarnas'ta tanıştık, olağanüstü bir tanışmaydı. Bir barda, sarhoş kafayla. Ve Halikarnas'ta bir gece demiştik, tek bir gece. Planımızda âşık olmak yoktu. Gözlerimi açtığımda Beyrut'a giden bir jetteydim, kaçırılmıştım. Oradan da Napoli. Sonra t...