-41/2-
❝Lâl❞
Eve dönerken düşünmekten başıma ağrılar girmişti. Çantamı kurcalayıp bir ağrı kesici bulduktan sonra Montrel'den su istedim. Ön koltukla arka koltuk arasındaki bölmeyi aralayıp su şişesini uzattı ve bölmeyi tekrar kapattı. Ağrı kesiciyi içtikten sonra camdan dışarıya bakarak etki etmesini bekledim.
Aradığın soruların cevapları çatı katında ne demekti? Ne vardı ki orada? Hem madem çatı katındaydı, beni neden Club Hydra'ya yönlendirmişti? Ayrıca onu bitireceğini bildiği şeyleri Valent neden hâlâ çatı katında saklayacaktı ki? Birbirinden saçma çelişkiler. Belli ki Nikolai yalnızca kafamı karıştırıp beni delirtmeye çalışıyordu.
Bu olanlar bana fazla gelmişti. Nikolai'nin sürekli etrafımda dolanmaya devam etmesi beni daha da huzursuz ediyordu. Söylediklerinin kafamı karıştırması da cabasıydı. Bunu Valent'e söylemem gerektiğini biliyordum. Ve söyleyecektim de. Bir kez daha aramızda huzursuzluk çıkmasını kaldıramayacaktım. Zaten iyi değildim, bir de onunla kavga etmeye hâlim yoktu. Yaşananlar beni olumsuz etkiliyordu. Ruhuma eziyet eden bu duyguların etkisi vücuduma da yansımıştı.
Eve döndüğümde o çok meşgul Valentino Riccardo'nun aşırı önemli işleri bitmiş olmalı ki salonda oturmuş kahvesini yudumluyordu. Beni görünce "Merhaba, hoş geldin." diye karşıladı. Sıcak, sakin bir karşılamaydı. Aramızdaki sorunları henüz aşamadığımızın ikimiz de farkındaydık.
"Hoş buldum." Çantamı koltuğa bıraktım, arkamda beni bekleyen Nina'ya ceketimi çıkarıp uzattım ve yorgunlukla birkaç adım attım. Bütün gün bir şey yemediğim ve üstüne ilaç içtiğim için biraz midem bulanıyordu. Valent'i sakin gördüğüme memnundum çünkü yeniden kuduz köpekler gibi öfkelenip saldırmasıyla uğraşamayacaktım. Sakin duruşu, ona söyleyeceğim şey için bana cesaret vermişti. "Bugün Nikolai geldi yanıma, haberin olsun." Bunu çok sıradan bir sesle söylediğim için kendim bile şaşırmıştım. 3. Dünya Savaşı çıkarabilecek bir konudan bu kadar duygusuz bahsetmek beni bile korkutuyordu. Demek ki her şeye alışıyordum. Hissizleşiyordum.
Elindeki kahveyi masaya bırakan adam dişlerini sıktıktan sonra aynı sakinlikle yanıt verdi. "Biliyorum." Bilmesine, bildiği hâlde sakin kalmasına şaşırmıştım. "Benimle paylaştığın için teşekkür ederim."
Karşısındaki koltuğa yorgunlukla kendimi atarken "Hayret, dağ ayıları gibi tepişip orayı burayı dağıtmadın." diye mırıldandım. İğneleyici olmak istememiştim ama sanırım ses tonum öyle çıkmıştı.
Bir süre sessizliğini koruduktan sonra bakışları bana döndü. "Seni ne kadar yorduğumu gözlerinde görebiliyorum." En azından bunu fark edebilecek kadar gözleri kör olmamıştı. Güzel. Bu da bir gelişmeydi. Usulca yerinden kalkıp bana doğru yürüdü ve yanıma oturdu. "Bu konuyu sana daha fazla zarar vermeden çözmek istiyorum."
Söylediklerine sessizlikle karşılık verdim. Bu ilişki için çaba sarf ettiğini görmek güzeldi. Hâlâ bir şeylerin düzelebileceğine dair ümit veriyordu bana.
Bakışlarını üzerimde hissettiğim adam "Bu akşam dışarıda baş başa bir yemek yiyelim mi?" diye sordu. Oldukça istekli görünüyordu.
Biraz düşündüm. Bu kez sanki az önceki iğneleyici tavrımı affettirmek ister gibi anlayışlı bir ses tonuyla yanıt verdim. "Önemli işlerin varsa sonra da yiyebiliriz." Koltukta yana kayıp ondan biraz uzaklaştım.
O da yana kayıp bana aynı ölçüde yaklaştı. "Senden daha önemli bir işim yok." Baş işaret parmağının arasına aldığı çenemi hafifçe kaldırıp gözlerime baktı. "Gidiyor muyuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Napoli'de Bir Gece | Gecedeki Aşk Serisi - II ღBİTTİღ
Ficción General❝ Halikarnas'ta tanıştık, olağanüstü bir tanışmaydı. Bir barda, sarhoş kafayla. Ve Halikarnas'ta bir gece demiştik, tek bir gece. Planımızda âşık olmak yoktu. Gözlerimi açtığımda Beyrut'a giden bir jetteydim, kaçırılmıştım. Oradan da Napoli. Sonra t...