dark horse

563 52 32
                                    

"Bir şey diyeceğim..."

"Deme."

"A-ama demem lazım."

"İki dakika çeneni kapalı tut Çağatay."

Stüdyoya girerken Çağatay ile günlük, sıradan, vasat olan o konuşmamızı gerçekleştiriyorduk. Fısıldaşa fısıldaşa çatışırken gözlerin üzerimizde olduğunu hissetmiştim. En azından bakan Eraydı da çok sorun çıkmazdı. Çağatay'ın diyeceklerini tahmin ettiğimdendi bu tavrım. Biz bize olsak neyseydi ancak başkaları varken aramızda olan şeyleri konuşmak, teşebbüs etmek doğru olmazdı.

Oyun öncesi iki takımın da ne kadar hırslı olduğunu görmüştüm. Sürekli karşıdan Alicanla bakışıyorduk. İlk baştaki hüzünlü tavrımızın yerini bir müddet sonra rekabet dolu bakışlar almıştı. İkimiz de birbirimizi resmen meydana davet ediyorduk ve bakışlarımız da sürekli "hadi" dercesineydi. Onu böyle görmek hoşuma gidiyordu çünkü daha da açılsın istiyordum. Açılsın ve gerekiyorsa hepimizin önüne geçsin. Tek istediğim buydu.

"Yeni gelmedik, geri geldik."

Barbaros'un bu sözüne yavaş bir şekilde kafamı sallarken isteğimin dışında alkışlarken bulmuştum kendimi. Böyle şeyleri seviyordum, şöyle seviyordum altını doldurabilen insanların bu tarz söylemlerde bulunmasını seviyordum. En iyi şekilde de başaracağımızdan emindim.

Üç ülkenin karma mutfağı adı altında provencale mutfağı yapılacaktı. Deniz kıyısındaki ülkeler, onların bölgelerine ait Karayipten sonra yine garip garip yemek isimleriyle dolu bir menü hazırlamışlardı şefler bizim için. Her geçen gün All Star zorluğunu hissediyordum. Geçen sene yaptığımız yemekler resmen bir hiçmiş gibi kalıyordu şu ana kıyasla.

Menü açıklandığında yabancı dil öğrencisi olmama rağmen "ne oluyoruz?" moduna girmiş ve bildiğim dilleri de türkçeyi de stüdyoya saçıp boş boş dinlemeye koyulmuştum. Olaylar ben de kopmuştu gerçekten en azından ilk yemeği açıklamalarından sonra. Domatesli bir brushchetta ekmeği yapılacaktı ve İtalya'ya ait olduğundan kendim yapsam daha iyi olur diye düşünmüştüm. Tatlı da güya kruvasan tarzımsıydı ama İspanya'ya ait ve garip bir adı olan bir şeydi. Bilmediğim yerdendi. Ekmek yapmak ve İtalyan mutfağına ait bir yemeği en iyi şekilde çıkartmak şu anda en yapabileceğim şey idi.

"Karşıda quiche'i kesin Tolga yapacak." dedim Çağatay'a. Başını hızlıca yukarı aşağı salladı.

"Çok iyi yapıyor bir de. Onu geçmemiz lazım. Eda ablayla yaparız diye konuştuk onu da... Sen ne yapacaksın?" dediğinde gözlerim reçeteleri aradı.

Ve Barbaros'un elinde görmeyi beklerken Eray'ın elinde görünce ister istemez yüzüm düştü.

"Pan con tomate. İtalyan işleri, biliyorsun." dediğimde Çağatay gülümsemeye başladı.

"Tahmin etmiştim."

Reçeteleri harbi harbi Barbaros yerine dağıtan Eray'a bakmıştım bir müddet. Kafasına göre, kendi isteğiyle reçete dağıtırken Barbaros'un neden müdahale etmediğine bakıyordum. İlk haftası, kimseyi doğru dürüst tanımıyor da Eray'a mı güveniyor diye düşünmeden edememiştim ki tek seçenek de buydu.

Ama bu şekilde devam ederse kaybederdik.

"Nesil sen tatlıyı alıyorsun." dedi Eray bir anda reçeteyi yüzüme uzatarak. Kaşlarımı çattığım gibi bir adım geriye doğru attım.

"Tatlıyı bilmiyorum ben. Ayrıca reçeteleri sen niye dağıtıyorsun?" Dediğimde duymazdan geldi ve ısrarla tatlı reçetesini önüme doğru uzattı. Durumu fark eden Çağatay reçeteyi aldığı gibi Eray'ın önüne geçti.

Standing Next to Me (Masterchef All Star)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin