the reason

337 28 32
                                    

Gözlerimi araladığımda havanın kararmaya başladığını görmüştüm. Serumdur, kan almadır, korkudur ve yaşananlardır yorgun düşmem normal gibi görünmüştü gözüme. Yataktan doğrulduğumda yine de bir şüphe etmiştim, hayal miydi gerçek miydi tüm bu olanlar diye?

Adımlarımı odadan salona doğru yönlendirdiğimde koridorun mis gibi yemek koktuğunu hissetmiş ve derin bir nefes alıp tebessüm etmiştim. Çok aç değildim ya da iştahım yoktu ancak bu güzel kokunun varlığını reddetmeye yetecek nitelikte değildi.

Dayanamamış, adımlarımı salon yerine mutfağa yönlendirmiştim. Mutfağı boş görünce mecburi olarak salona geçiş yapmış, koltuğun üzerinde uyuyan Kerem'i görmemle tebessüm etmiştim. Adımlarımı koltuğa yaklaştırdıktan sonra sessizce başında dikilmeye başlamıştım. Elimi tereddütle kendisine uzatsam da bir anda geri çekmiştim. İyice ses çıkartmamak istercesine elimle ağzımı kapatmış, uyuyan kendisini izlemiştim bir müddet. Huzurlu ifadesine bakmış, uyurken bile kollarını birbirine kenetleyen haline gülümsemiştim bir müddet. Masaya kaymıştı bakışlarım. Kütüphanemden bir kitap almış, bir müddet okumuştu uykusuna yenik düşene dek. Bu fark ediliyordu en azından. Yavaşça yere çökmüştüm. Baş ucunda otururken ellerim kendiliğinden harekete geçmişti. Tereddütlü şekilde saçlarına uzanan ellerimi hızlıca geri çektiğimde yüz ifadesindeki değişimi görmüştüm. Yanlış bir şey yapıyormuşçasına hızlanan kalbimi görmezden gelmeye çalışsam da söz geçirememiş ve yavaşlatamamıştım git gide hızlanan nabzımı. Yenik düşmüştüm sonunda. Sağ elimi yavaşça saçlarına götürmüş, aynı yavaşlıkta saçlarıyla oynama başlamıştım. Ancak jöleden ötürü parmağım takılmıştı sert saçlarına. Hızlı hareket edince de telaşla gözlerini aralamıştı. Elimi hızlıca çekince biraz da olsa olduğum yerden geriye gitmiştim. Eminim kıpkırmızıydı yüzüm. Umursamaksızın bunu bakmaya da devam ediyordum yüzüne.

"İyi akşamlar..." Sözüme karşılık olarak gözlerini ovuşturduktan sonra gülümsemişti.

"O kadar oldu mu ya..." dediğinde dışarıyı işaret etmiştim başımla.

"Yorgunluğa çok normal. Sen daha da yoruldun." dediğimde başını iki yana sallamıştı.

"Yorulmaya değerdi."

Ayaklandığı esnada elini uzatmıştı bana. Oturduğum yerden yavaşça kaldırmış, omuzlarımdan tuttuğu gibi mutfağa yönlendirmişti adımlarımızı. Sonrasında masaya oturtmuş, kendi eviymiş de ben misafirmişim gibi hizmet etmeye başlamıştı bana.

"Az ve öz eşyan olması kolayca ezberlememe sebep oldu." dedi tabakları çıkarttığı esnada.

"Küçük eve eşya yığmanın pek bir mantığı olduğunu düşünmüyorum."

"Onun yerine kitap ya da plak yığarsın ama mesela." dediğinde gülümsemiştim.

"İncelemişsin belli." dediğimde başını aşağı yukarı sallamıştı. Ocağın altını açtığında bir yandan da ne yaptığını merak etmiştim. Kendisinin anlatacağını bildiğimden sorma gafletinde bulunmamıştım.

"Koleksiyonun güzel. Çok karıştırmadım yani sırasını bozarım falan diye. Benim öyle takıntılarım oluyor senin de var. Yayın evlerini yan yana dizmenden belli." dediğinde gülmüştüm.

"Karışık geliyor diğer türlü."

"Peki bir tarafta kitapların ismi görünmeyecek şekilde dizmişsin bazı kitapları. Onlar ne?"

"Okumadıklarımı öyle yapıyorum. İsmine bakmak yerine o şekilde seçiyorum, sürpriz gibi bir şey oluyor. Okudukça düzünü çeviriyorum sonra." dediğimde başını aşağı yukarı sallamıştı. Isınan yemek kokularını etrafa saçarken derin bir nefes almıştım. Tabaklara koyduğu esnada görüntünün güzelliğine bakmıştım bir müddet. Önüme koyduğunda teşekkürlerimi iletmiştim.

Standing Next to Me (Masterchef All Star)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin