"Daha çok gençt-"
"Dinlemek istemiyorum." Diye direk kestirip atınca iç çektim.
"En azından yemeğini ye." Dedim. Sabah olmak üzereydi ama hiç bir şekilde ne yemeğe dokunmuştu, ne de yerini değiştirmişti. Saatlerdir kollarını göğsünde bağlamış, bacak bacak üzerine atmış bir şekilde orada öylece oturuyordu.
"Sen ye, istemiyorum."
"İyi, iyi inatçı. Yemiyorum ama anlattıklarıma devam edeceğim. Sana anlatmıyorum zaten! Dinlemek zorunda değilsin."
"Toplum içerisinde yüksek sesle konuşarak beni rahatsız etme hakkın yok."
"İki kişilik toplumda mı ? Kusura bakma ama edeceğim. İnadın aynı baban!" Dedim sinirle. Bana baktı.
"Evet, annemden hiç bir şey almamışım iyi ki" Dediğinde suratım ister istemez düştü. Kalbimi kırıyordu ve bu sorun değildi. Onun daha çok kırıldığını biliyordum.
"Daha çok gençtik. Evde dolaşıyordum ve yapmamam gerektiğini bildiğim halde mahzene indim."
"Bunu kesmeyecek misin ? Hikayenizi merak etmiyorum. İlgilendiğim şey bitmiş olması ve öyle kalması."
"İstediğin kadar dinleme. Oradan çıkamazsın zaten." Dedim sinirle. Göz devirip önüne döndü.
"Orada ellerinden bağlı bir halde Jiyong'u gördüm.." dediğimde hareket etmeyi kesti ve odaklandı. Sanırım dikkatini çekmiştim."Çok dayak yemişti. Vücudunda kesikler vardı. Uzun süredir aç ve susuz olduğu belliydi. Uzun süredir orada olduğu da tabi ki. Ona yaklaştım ve bana sinirli bakışlarını hala hatırlıyorum. Sanki..oradan bir şekilde kurtulup beni boğacak gibi bakıyordu. İrkilmiştim ama susuzluktan çatlayan dudaklarını görünce ona biraz su vermek istedim. Reddetti tabi ki."
"Kesinlikle benim babam."
"Bende onu zorladım." Dediğimde kafasını kaldırıp bana baktı. "Yoksa ölecekti. Zorla su içirdim ve hemen oradan çıktım çünkü orada yakalanamazdım ama zamanla ona su vermek için aşağı indim. Sonra bu bahane meraka dönüştü ve inme sıktığım arttı. Çok zor değildi babam zaten sürekli dışarıdaydı. Jiyong ise benimle hiç konuşmazdı ama yavaş yavaş bana..güvenmeye başladığını hissediyordum hareketlerinden. Verdiğim suyu ilk seferki gibi reddetmiyordu en azından."
"Güvenmez. Düşman olduğunu biliyordu. Sende..Biliyordun."
"Jiyong'u hiç görmemiştim çünkü babam kız çocuğunun olmasını bir utanç görür ve dışarı çıkmama izin vermezdi. Jiyong'un da beni gördüğünü sanmıyorum tabi ama nerede olduğunu çok iyi bildiği kesindi. Zaman geçtikçe kısa kısa sohbet etmeye başladık. Benden..kurtulmak için laf almaya çalıştığı da oldu. Eh belli ediyordu zaten. Sonra bir gün...Babam yakaladı beni. Bir güzel de dövdü. Jiyong'un karşısında dayak yedim. Bir daha buraya inemezsin diye bağırıp beni yolladı ama konuşurken onu öldüreceklerini duydum. Buna izin veremezdim. O da benim gibi daha çok gençti. Aylardır orada hapisti ve sürekli işkence görüyordu. Bir şey yapmam lazımdı. Bir şey düşünmem gerekiyordu. Bir gün yine babamın evden çıktığı bir an koşarak aşağı indim. Göreceğim şeyden çok korkuyordum ama korktuğum başıma gelmedi. O iyiydi, en azından hayattaydı. Su verip çıkacaktım ama bana dönüp neden katlandığımı sordu. Eğer onu çözersem bana yardım edeceğini ve bunun gibi bir sürü şey. Tabi babanı tanırsın. Manipülatif bir yanı var." Dediğimde yüzünde minik bir tebessüm oluştu.
"Kabul edemedim çünkü Tanrı şahit Desiti'de babamdan korktuğum kadar kimseden korkmazdım ama zaten bir planım vardı. Oradan ayrılmadan bir cam parçası verdim ve akşam kaçmasını söyledim çünkü akşam babamla evde olmayacaktım. Onun yerine evde başka biri olacaktı. Babamın sağ kolu, manevi oğlu ve varisi olan Hyun Sik. Yani o kaçtığında bu benim de işime yarayacaktı. En azından Hyun Sik babamın gözünden düşecekti. O akşam boyunca aşırı gergindim. Ne yaptığını merak ediyordum. Kaçması gerekiyordu çünkü başarısız olursa o camı nereden aldığı sorgulanacaktı ki cevabı bulmaları da zor değildi. Bu kez babam beni öldürürdü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My ghost
Teen FictionRuby çok ünlü bir akristti. Tüm bu gösterişli hayat ona bazen boğucu geliyordu ama vazgeçmekte istemiyordu. Lakin bir gece yatağın üzerinde bir not bulduğunda her şey değişti. Eski hayatından, geride bırakıp kaçtığı hayatından birileri onun peşindey...