Bir av hikayesi
Güçlü bir kız bir gün avcısının eline düşer ve hayatında ilk kez hiç bişey yapamıyordur
Ölmeden kurtulması gereken avcısına gittikçe çekilir ama bunun yanlış olduğunu kendine söyler durur...
Yağız dün zor sakinleşti. Üstünden zaman geçtikçe daha çok sinirlendi. Bana ve Ela ya bile kızdı hatta. Ama sonra eskisi gibi göğsümde huzur buldu. Aslında pek rahat değilim. Sanırım hamilelik yüzünden son zamanlarda göğsüm ağrıyordu. Yatması da pek iyi gelmedi. Ama bunu umursamıyorum. Çünkü farklı şeyler kafamı kurcalıyor.
Dün Caner psikolojik yönden bişeyler anlatınca aklıma takıldı. Bana Stockholm sendromu geçirdiğimi söyledi. Ve benim psikolojiyi araştırdığım dönemler hakkında bilgi edindiğim bir çok konu vardı. Aslında bu sendromu da Caner e ben anlatmıştım. Ama şu an Stockholm sendromu da pek umrumda değil.
Umrumda olan şey Yağız. Evet doğru okudunuz. Yağız neden böyle. Acımasızca yaptığı çok fazla şey var. Tamam Melisa ve Beliz e suç buldum kendi çapımda. Yada bulmak istedim. İyi de diğerleri. Özellikle Sıla. Kız günlüğünde bile Yağız ın okursa diye suyuna gitmiş. Bazı sayfalarda sinirle kötü şeyler yazmış mesela. Ama sonra okumamasına rağmen özür dilemiş bu sözleri için. Okumadığını da yine onun yazdıklarından biliyorum. Günlüğü okusa o da bişey yazardı sonuçta. Yazdıklarımı okumuş kızdı falan yazardı. Ama yok öyle bişey. Neyse demek istediğim Sıla bu kadar iyi olmasına rağmen nasıl kıydı ona. Ya da neden kıydı. Yağız da bi sorun mu var!?
Tamam şimdi psikolojik hasta, tedavi olması gerek falan demicem. Hepimizin psikolojik sorunları vardır zaten. Bence tedavi olmak tamamen kabul edilmekle alakalı. Yağız sevgi istedi mesela. Bende ona sevgi verdim. O da şu an gayet iyi.
Ama düşünüyorum. Sıla da ona sevgi vermiş. Hatta benimkinden bile fazla. Neden Yağız onun sevgisini kabul etmemiş. O Melisa dan hemen sonra geldi. Ondan öyle oldu derseniz. Bende Beliz den sonra geldim. Bende niye öyle olmadı. Fark neydi.
Ben bunları düşünürken Yağız dudaklarıma yapıştı. Bi süre sonra çekilince "bu kadar güzel uyanamazsın" dedi. Gülümsemekle yetindim. Gülümsememe mükemmel gülüşüyle karşılık verdi.
...
Aradan 1 hafta geçti. Ve ben halada bunu merak ediyorum. Araştırmaya da başladım. Eskiden psikoloji okumak isteyen kızdan bile çok araştırdım hemde. Ve sanırım buldum.
Bence Sıla nın sevgisine inanmadı. Melisa dan sonra inanamadı işte. Neden bilmiyorum. Ama inanmak istememiş diyebilirim. Sonra Beliz e inandı. Onda da hayal kırıklığına uğradı. Bana inanmasının sebebi de ona tüm düşüncelerimi açık açık söylemem olabilir. Belki de başka bişey. Bilmiyorum. Ama iyiki inandı.
Ve sanırım teşhis de koydum. Tamam teşhis koyacak yetkiyi nerden buldun diyebilirsiniz. Ama çok araştırdım. Ayrıca bu benim düşüncem böyle olmayabilir. Tamam uzatma ne buldun derseniz.
Akut Dissosiyatif. Tamam biliyorum bu ağır bi hastalık. Ama bu hastalığa sahip insanlar sinirlerini kontrol edemezler. Sinirliyken yaptıkları şeylerden de kolay kolay pişmanlık duymazlar. Ve Yağız ın o kadar insana yaptıklarından gram pişmanlık duymama sebebi bu olabilir.
Aslında bi ara antisosyal kişilik bozukluğu olabileceğini de düşündüm. Ama bu hastalığın artısı başkalarını duygularını önemsememe. Yağız başkalarının duygularını önemsiyo. Yani tamam aşırı değil. Ama mesela beni Ela yı ya da Nur u üzdüğünde ne yapacağını şaşırıyor. Aslında düşününce yeterince sinirlendiğinde önemsemiyor. Ama bi diğer belirti de sallanır da zaten. O da bu hastaların insanların işkence çekmesinden zevk almaları. Yağız zevk almıyor. Yani aslında alıyor ama sevdikleri çekince almıyor. Mesela Nur u odaya kapattığı zaman diliminde hiç zevk almamıştı. Hatta üzülmüştü. Ne kadar inatla orda tutsada üzülüyordu. Sonra Ela ya vurmasından bahsettiğinde de baya üzülmüştü. Ayrıca bana yaptıklarından zamanında zevk alıyordu evet ama günümüzde pişmanlık duyuyor.
Aslında tüm teorilerimi çürütüp duruyorum. Ama sanırım Borderline kişilik bozukluğu en mantıklı olan. Çünkü bu kişiler dürtüsel olarak hareket ederler. O an duyguları ne yapmalarını söylerse onu yaparlar. Fazla düşünmez. Mantıklı bakmazlar olaylara. Ayrıca bi noktadan sonra davranışlarını kontrol edemez. İstemedikleri şeyleri yaparlar. Hatta Yağız ın Nur a yaptıkları. Her sinirlendiğinde benden kaçması da bence bunun en net örneği.
Tabi bunları ne kadar düşünsemde asla emin olamam. Şimdi bana psikoloğa gidin falan da demeyin. Benim ergenlik dönemimde gitmediğim psikolog kalmadı. Sonucunda da hiç bişey olmadı. Bunun sebebi de yaşam şartları. Yaşadığınız hayat sizi etkiliyorsa o değişmeden ruhunuz da iyileşemez.
...
O kadar şey düşündüm, araştırdım, öğrendim. Sonuç mu? Hiç bişey. Ben yine sadece kendimi tatmin etmiş oldum. Ve kaldığım yerden hayatıma devam ediyorum.
Tuvaletimi yaparken duyduğum bağırışmalarla işimi halledip içeri koştum. Noluyo be.
Bi kaç adam Yağız ın kafasına silah tutuyo. Ve bağırarak konuşuyorlar. Adam beni görünce sustu.
"Karın bu mu, ne kadar da güzelmiş" dedikten sonra bana yaklaşmaya başlayınca Yağız bir adım attı. Ama adamlardan biri Yağız a doğrulttuğu silahı bana doğrultup "bence yerinde dur" diyince durması gerekti.
Bana yaklaşan adam bu duruma gülüp "aslında karınla biraz ilgilensem seni bırakabilirim" dedi. Yağız hemen "LAN HELE Bİ DOKUN ONA ECELİN OLURUM" diye bağırdı. Adam saçımı okşayıp eline doladı ve çekti. O çekişle dengemi kaybettim ama düşmedim. Sessizce "Yağız" diye inledim.
Ama işler ters gitti. Yağız inlememi duyduğu an yanıma gelmeye başladı. Bana silah tutan adam "YAKLAŞMA YEMİN EDERİM SIKARIM" diye bağırdı. Yağız umursamadı. Ve kulağımda bi çınlama ile karanlık aynanda geldi.
...
Bu bölüm biraz kısa oldu. Ama konu bulamıyorum. Yemin ederim bugün beynimi yaktım. Konu gelsin yazıyım diye. Finali bile oluşturdum. Ama daha bu kadar erkenken final yapmakta istemiyorum. Bilmiyorum işte ya yine aklıma güzel fikirler geldikçe yazmaya devam edicem merak etmeyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.