12. BÖLÜM 🪷

4.6K 338 210
                                    

Normalde bölümü yarın atacaktım ama çok istediniz. Kıyamadım🩷

🍭KEYİFLİ OKUMALAR🍭

ZEHİRLİ ŞEKER
BÖLÜM 12

🪷

Tip 1 diyabet hastasıydım.

Yedi yaşımdan beri bu hastalıkla yaşıyordum ve ömrümün sonunda kadar da yaşayacaktım. Tedavisi yoktu fakat düzenli beslenip ilaçlarımı kullandığım sürece ölüm riskim de yoktu. Oturduğum sandalyede tam önüme çökmüş bir Barış ve başımın ucunda duran bir Çınar vardı. "Nil? İyi olduğuna emin misin? Kalk bir hastaneye gidelim."

Kafamı iki yana salladım. "Gitsek de bir şey değişmeyecek. Aynı şeyleri söyleyecekler. Bu durumun bir tedavisi yok maalesef."

"O ne demek?" Çınar'a bakmadım. Biraz sakin kalmaya ihtiyacım vardı. Elimdeki su bardağını sehpaya bıraktım. Ellerim ve genel anlamda bedenim hâlâ titriyordu. Kendime gelebilmiş değildim ve insülin olmadan da tekrar ayağa kalkabileceğimi sanmıyordum.

Barış ve Çınar hastaneye gitmekte ısrar etse de aynı ısrarla ret etmiştim. Nezarethanede anlık olarak yitirdiğim dengemi Barış sayesinde geri kazanmıştım. Beni kucağına almıştı ama o başka bir günün meselesiydi. Şu an bir odadaydık, çalışma odasında. Bir koltukta oturuyordum ve iki saattir de laf anlatmaya çalışıyordum. "Tavşanımı istiyorum."

Çınar sert bir nefes verdi. "Ne tavşanmış arkadaş? Şu an önemli olan bu mu sence? Ne diye inat ediyorsun?"

Ona aldırış etmedim. Burada oturduğumdan beri üç kelimemden biri tavşanım olduğu için gına gelmişti galiba beyefendiye. Ama hiç umurumda değildi. Duymak istemiyorsa çıkabilirdi. "Getirirler birazdan." Dedi Barış. Kafamı usulca salladım.

İlgiyle sordu. "Nil, tedavisi yok derken, bir rahatsızlığın mı var? Neden böyle oldu?"

Sessiz kaldım. Konuşacak halim kalmamıştı. Çınar ofladı. "Hastaneye gidiyoruz." Dedi ve bana doğru eğilip belimden kavradığında gözlerim büyüdü. Ben tepki veremeden kapı çalmıştı. O an yaşanan duraksamadan faydalanarak Çınar'ın elini ittim. Barış konuştu. "Gir."

Bir polis memuru elindeki tavşanımla içeri girdiğinde rahat bir nefes aldım. "Başkomiserim, hanımefendinin eşyaları."

Barış, memurun elindekileri alıp tavşanımı bana doğru uzattığında almak için hareketlenemedim çünkü gözlerim kararmaya başlamıştı. "Nilüfer?"

Gözlerimi sıkıca kapattım. "İlacım var." Dedim fısıltıyla. "İlaç mı?" diye sordu Çınar. Sessiz kaldım. Bunun bir onay olduğunu umarım anlardı. Barış sordu. "Nerede?" cevap veremedim. Birkaç hareketlilik duydum. Sonra yüzümü sıcak bir şey kapladı. "Çantanda yok Nilüfer."

Gözlerimi usulca araladım. Çınar karşımdaydı. Elleri de yanaklarımdaydı. "Tav..."

Kaşları çatıldı. "Ne?"

"Tavşan."

"Ne diyorsun, anlamıyorum."

Yanaklarımdaki ellerine güç verdi ve ona bakmamı sağladı. Gözlerimin içine bakarken keskin bir ses tonuyla sordu. "İlaçların nerede?"

Derin bir nefes aldım. Daha güçlü bir ses tonu kullanarak cevap verdim. "Tavşanın içinde."

Çok şükür ki kıt beyinli abim bu sefer beni anladı ve Barış'a döndü. "Şu tavşana bak. Çabuk!"

Barış çantamı masaya bıraktı ve kenara koyduğu tavşanıma yöneldi. Saniyeler içinde de sesi yükseldi. "Buldum!"

Barış'a baktım. Elindekilere bakıyordu. "Versene oğlum!"  Çınar da Barış'a doğru döndü ve böylelikle o da elindekileri gördü. Etkilenmedi ya da bilmiyorum belki de umursamadı. Ama umursamıyor olsaydı böyle bakar mıydı?

ZEHİRLİ ŞEKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin