38. BÖLÜM🪷

7.6K 873 524
                                    


Whatsapp kanalı açtım💃🏻 Güncellemeler ve yeni bölüm alıntıları için gelmeyi unutmayınn🥰 (linki ptofile bırakacağım)

🍭KEYİFLİ OKUMALAR🍭

ZEHİRLİ ŞEKER
BÖLÜM 38

🪷

ÇINAR ILGAZOĞLU

"OROSPU ÇOCUĞU! Ağzına sıçayım senin!"  Dudağımın kenarı yukarıya kıvrıldı. Bu, fazla silik ve görünmez bir kıvrımdı.

"Louis!" Kafamı ismimi duyduğum yere doğru çevirdim. "Quoi de neuf?" Diye sordum sert bir şekilde. Adam büyük ihtimalle ne söylediğimi anlamadı. Yüzüme bir süre baktıktan sonra yanındaki adama döndü. "Heval, biz bununla nasıl iletişime geçeceğiz?"

Boğazımı temizledim. "Biliyor ben Türkçe." Dedim Fransızlara özgü aksanı kullanarak. Adamlar derince nefeslendiler. "Karı içeride." Dedi, yumruğumu sıkmamak için kendimi zor tuttum. Yüzüme iştahlı bir gülümseme kondurdum. Görev! Göreve odaklan!

Önümdeki sikik konuşmaya devam etti. "Ateşli hatundur ha! Dikkat edesen!"

Görev Emre! Görev!

Kaşlarım çattım. Onlara birer çöp gibi baktım. Gerçi zaten öyleydiler.  "Écartezvous de mon chemin." Beni anlamadıkları için yolumun üzerinde durmaya devam ettiler. "Çekil." Dedim Türkçe'yi kullanarak. İkisi de kenara çekildiğinde mağaranın içi daha da netleşti.

Adım Louis Martin'di. Fransız bir elebaşına çalışıyordum ve buradaki nihai amacım Türk askerini kendi değerlerine karşı konuşturarak kameraya almak, sonra yaymak ve sonrasında kahvemi keyifle yudumlamaktı.

Görev, Emre. GÖREV!

Rakım 1000'in üzerindeydi. Buraya çıkan sadece tek bir yol vardı. Dışarıda 12, içerde ise 8 terörist. Tek şansım sahte kimliğimdi ve bu uğurda adam harcamaktan geri durmayacaktım.

Bir gündür buradaydım. Beni getiren herifle iyi dostluk kurmuştuk, sonra da onu uçurumdan aşağıya itmiştim. Henüz kimsenin o adamdan haberi yoktu. Üstelik boş durmamış ve bunu yaparken kimsenin dikkatini çekmemiştim.

Mağara büyük değildi ama iki farklı odası bulunuyordu. İkisinin de girişi kalın bir örtüyle örtülüydü. İçerisi görünmüyordu. Az önce duyduğum ses soldaki delikten gelmişti. Yani aradığım kadından.

"Konusuyor mu?" Diye sordum kalın örtüye dikkatlice bakarken. Sağımdaki adamın sesi duyuldu. "Yoh. Konuşmuyor. Ne ettiysek konuşturamadık." Derin bir nefes alıp verdim. Siyah dosya çantamı sağ elime aldım ve önce sağ kolumdaki gömleğin kolunu yukarıya doğru kıvırdım sonra da sol.

Aldığım nefesler yavaştı. Pis bir koku vardı ve piç kuruları etrafımda dolaştıkça da koku yer yer artıyordu. Adamlardan biri önüme geçerek örtüyü kenara doğru çekti. Böylelikle aradığım kadını görebildim.

Siyah kıvırcık saçlı bir kadındı. Alnından boynuna kadar akmış kan kurumuştu. Yüzünün belirli yerlerinde çizik ve morluklar vardı. Yine de... güzeldi.

Üzerinde bedenine yapışan siyah bir badi ve altında kamuflaj pantolonu vardı. Kıyafetleri kirliydi. Ki bu kirin çoğunluğu kendi kanıyla oluşmuştu. İki gündür burada olduğunu düşünürsek tam olarak bir haftadır bu köpeklerin elindeydi. Kıytırık bir sandalyeye kalın iplerle sıkıca bağlanmıştı.

Odayı gözden geçirdim. Kadının başında duran piç kurusu yanımdaki adama baş selamı vererek dışarı çıktı. Emirleri yanımda durandan alıyorlardı. Kod adı Cotkar'dı. Bu şerefsiz yüzünden 3 şehit vermiştik. Ona gebertmeden buradan çıkmayacaktım.

ZEHİRLİ ŞEKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin