7. BÖLÜM 🪷

14.3K 960 238
                                    

🍭KEYİFLİ OKUMALAR🍭

ZEHİRLİ ŞEKER
BÖLÜM YEDİ

🪷

Ölüm ölümsüzlüğün anahtarı, derdi annem ben üzülmeyeyim diye. Bir de küçüktüm anlamıyordum, iyi bir şey dediğini sanıyordum. Sormuyor veya sorgulamıyordum. Keşke sorsaydım. Sormadım.

Bahçede geçen o küçük konuşmadan sonra Esma Hanım çok kötü olmuştu. İnanamamıştı annemin öldüğüne. Ben de inanmıyordum zaten. Annem, bence hâlâ yaşıyordu hem. Benimle, zihnimde, tavşanımda.

Burukça gülümsedim. O tavşanı annem yapmıştı, kendi elleriyle. Özenle, ilgiyle, sevgiyle. O yüzden tavşanıma ne zaman sarılsan bir bakıma anneme de sarılmış gibi hissediyordum. Normalde tavşanımı yanımda gezdiren birisi değildim, zaten 24 yaşında biri için fazlasıyla komik bir görüntüydü ama buraya geldiğim günden beri anneme duyduğum ihtiyaç artmıştı sanki. Tavşanıma da bir şey olur korkusuyla yanımdan ayıramıyordum. Bir de burası pek güvenli değildi, şimdilik. Onları tanımıyordum sonuçta.

Dizlerimi kendime daha çok çekerek karanlık çöken bahçeye bakındım. Şu an tavşanıma sarılamamamın tek sebebi o küçük cadıydı. Tavşanımı sahiplenmişti resmen, onu üzmek istemiyordum ama benimdi o.

Kapı iki kez tıklandığında daldığım yerden kafamı kaldırarak gözlerimi kapıya çevirdim. "Gir." Dedim oturuşumu bozmadan. Kapının kolu büküldü ve açılan minicik kısımdan bembeyaz tüyleri olan, uzun kulaklı oldukça tanıdık bir şey göründü. "Müsaade var mı?" diye soruldu o esnada. Barış'ın sesiydi. Gülümsemeden edemedim. "Gelebilirsin." Dediğimde kapıyı tamamen açtı ve kendini göstererek içeri girdi. Pencerenin önünde oturduğum için gözleri hemen karşıyı yani beni bulmuştu. Ayaklarımı aşağıya doğru sarkarak ona taraf döndüm.

Yanıma gelene kadar sessizliğini korudu. Sonra benim gibi pencerenin ahşap ve geniş kısmına oturdu ama onun ayakları benim aksime yere değiyordu. "Aysu, yeni uyudu. Anca alabildim." Derken tavşanımı bana uzatmıştı. Bana uzatılan bir hazine gibi hemen tavşanımı kollarımın arasına çektim. Bedenime bir rahatlama geldi o an. Derin bir nefes aldım. "Teşekkür ederim." Dedim içtenlikle. Gülümsedi. "Rica ederim." Dedi. Sonra sordu. "Neden bu kadar önemli?"

Tavşanımı göğsümden çektim ve yüzünü görebileceğim bir şekilde tuttum. "Annem yapmıştı. Ben de yardım etmiştim, hatta bak bu kulağını ben diktim." Diktiğim yeri gösterdim. Annemin diktiği kısımlar gibi değildi. Annemin diktiği kısımlar hiç belli olmuyor, fabrikadan çıkmış gibi duruyordu. Benim diktiğim bu kulakta dikiş izleri belliydi.

"Çok güzel." Dediğinde inanamayarak ona döndüm. Bakışımı sorguladı. "Ne?"

"Barış, Allah aşkına bunun neresi güzel? Şuna bak. Koca koca dikiş atmışım. O küçük ellerle nasıl bu kadar büyük dikişler attığım da biraz muamma ama neyse."

Bu tavrım onu güldürdü. "Tavşanın kulağından bahsetmiyordum Nil." Yüzüne baktım. "Neyden bahsediyordun?"

"Anılarından ve onları böyle sahiplenmenden."

"Tabi ki sahipleneceğim, benim annemden başka anı biriktirebileceğim kimsem yoktu ki."

Durulduğunu fark ettim. Sonra gözlerimin içine bakarak konuştu. Çakır bakışlarında bana tanıdık gelen bir şey vardı. "Başın sağ olsun." Dedi. Zor olsa da gülümsedim. "Teşekkür ederim. Dostlar sağ olsun mu diyorlardı böyle durumlarda?" yutkundu ve sessizce kafasını salladı.

Dostlar sağ olsun...

Annem öldüğünde 1 kişi dışında kimse baş sağlığı dilememişti. O yüzden bu kelimeye de yabancıydım.

ZEHİRLİ ŞEKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin