elliyedi

521 140 49
                                    

   Nişanlarını Barış, kendi instagram hesabından paylaştığı birkaç fotoğrafla duyurmuştu. İlk fotoğraf tabii ki Bilge ile Emre'nin yazlıklarında kucak kucağa oturup kadeh tokuşturdukları salaş bir fotoğraftı. İkincisinde Bilge, Barış'ın kış bahçesinde çiçek suluyordu ve üçüncüsünde aileleriyle birlikte çekindikleri toplu bir fotoğraf vardı.

  Bilge tepkilerden, özellikle saçı hakkında yapılacak yorumlardan deli gibi korkmuştu. Korkusunda da haklıydı. İyi yorumlar bir elin parmağını geçmese de artık bunu umursamamayı bununla yaşamayı öğrenmişti. Zaten o noktanın çok ötesindelerdi artık.

"Nasıl bırakıp gideceğim seni?" Kış bahçesinde çay içerken kucağındaydı Bilge. Küçük bedenini iyice toparlamış bir yavru kedi gibi sinmişti Barış'ın kucağına. "Şu stajın bitsin de hemen kıyalım nikahı, benimle gel."

"Birkaç ay daha dayanacağız, olacak."

  Burnunu Bilge'nin boynuna gömdü. Derin derin kokladı. Yanaklarını öptü. "Güzelim benim." Gözlerini kapattı. Bilge'yi hissetmek onu çok farklı bie güzelliğe sürüklüyordu.

"Güzelin miyim gerçektenn!" Bilge şımarıkça kıpırdandı.

"Öylesin tabii."

"Güzelim yani?"

"Dünya güzelisin hem de."

  Bir süre daha çayları bitene kadar sessizlik içinde oturdular. Sonra Barış kıpırdanmaya, kıza sırnaşmaya başladı. "Evlenmeden olmaz demiştin ya aklım çıkmıştı Bilge. Yani başım falan dönmüştü panikten."

  Bilge koca bir kahkaha attı. "Evlenmeyi düşünmüyordun yani benle? Öyle mi?"

"Düşünüyordum da o zaman etsem kabul etmezdin ki! Ben de herhalde artık... her gece..."

"Fotoğraflarıma bakardın."

"Öyle. Bir de ayaklarına..."

"Ay Barış!" Hafifçe adama doğru döndü. "Seninle ilgili her şeyi anladım ama ona bir türlü alışamıyorum. Ayak sevmek ne ya? Ne alaka?"

"Aslında öyle değil. Yani daha önce böyle bir şey yoktu."

"Nasıl yoktu?"

"Basbaya. Hiç birinin ayağına bakmadım yani. Sen bana gelmiştin ya, ilk gelişindi hatta. O zaman ilk sende anladım sevdiğimi."

Bilge ayağıni hafifçe kaldırdı. Küçüktü, beyazdı. Tırnaklarını da her zaman en dipten keserdi. Neyi güzeldi ki bunun? "Yani transport sağlayan bir organ Barış. Şunun nesini sevdin?"

"Ya öyle değil işte. Mesela," Bilge'ye döndü." Sen de göğüsümü kıllı seviyorsun. O da saçma. Ama öyle işte."

Bilge cevap vermedi, güldü. Pozisyon değiştirip adama doğru döndü. Dudaklarını öptü. "Yeni bir video çekelim mi?" Dedi oyunbazlıkla. Elleri ensesindeki sarı saçları kavramış çekiştiriyordu. "Ben sanırım..." Kucağına oturdu. "...video çekildiğini bilirken daha bir yükseliyorum."

"Sen ciddi misin?" Barış hayretle baktı. Onun için o kadar da keyifli değildi. Günün birinde bu videolar birinin eline düşer de Bilge'yi herhangi biri o halde görür diye aklı çıkıyordu. Ama madem nişanlısı istiyordu. "Gerçi benim için de çeşitlilik olur. 6 ay tek video zor. Hem... bu saçları eski haline döndürmeden... bir de bir tane böyle..."

"Olur..." Öpücüklerin arasında zar zor konuşuyorlardı.

"Yeni şeyler de deneriz hem. Çok güzel olur."

"Ne deneyeceğiz?"

"Ne deneyelim?"

"Ay Barış!" Yanağına hafifçe vurdu. "Rahat bırak ayağımı artık."

"Yok yok! Ayağın sana kalsın. Bu sefer ağzını istiyorum."

   Bilge irkildi bir süre düşündü. Yani... herkes yapıyordu. Demek ki öyle çok anormal bir şey değildi? Ama ya midesi bulanırsa? Kusarsa? Rezillik. Hem... yani... daha önce öpmüştü de... ama o başka bu başkaydı. "Biraz çekiniyorum." Dedi dürüstçe. "Midem bulanırsa diye."

"Yani..." Daha önce birlikte olduğu kimsenin midesi bulanmamıştı ama şimdi bunu söyleyip Bilge'yi huzursuz etmenin bir anlamı yoktu. "İstemezsen hiç yapmayalım. Ama bi denesen en azından?" Kızın dudaklarına yaklaştı. "Çok istiyorum Bilge."

"Tamam," dedi kız. "Ama bunu kayda almayalım. Belki kusarım falan rezillik."

*****

Berkan, çok yanlış yaptığını biliyordu. Yani, 7 aydır görmediği Sinem'i artık unutmuş ve önüne bakmış olmalıydı. Özrünü de dilemişti. Ee daha neydi?

  Niye ilk fırsatta soluğu İzmir'de, Sinem'in çalıştığı Hukuk Bürosunda almıştı.

"Buyrun?" Dedi sekreter kadın.

"Sinem Hanımla görüşecektim."

"Kendisinim haberi var mı?" Güleryüzlü bir kadındı sekreter. Berkan'ı da tanımamıştı ki bu iyiydi.

"Var," diye yalan söyledi Berkan. Şansı yaver giderse görebilirdi Sinem'i. "Arkadaşıyım da içeride beni bekliyor."

"Bir haber verseydim,' diye kendisini durdurmaya çalışsa da sekreter Berkan "Hiç gerek yok." diyerek girivermişti odaya.

  Sinem irkilip kafasını dosyadan kaldırdığında gördüğü yüzle şaşırdı. Üzülmedi, incinmedi ama şaşırdı.

"Ne işin var burada?" Diye sordu.

   Berkan'ın cevap verebileceği bir soru değildi. Ne isi vardı? Ne diye gelmişti?

"Ben..." Sinem kaşlarını kaldırdı. Berkan kapıyı arkasından kapatınca o da ayaklandı.

"Berkan ne diye dolanıyorsun peşimde? Bak gerçekten benim kimseyle bu oyunları oynayacak psikolojim yok."

"Oyun falan yok," dedi adam hemen. "Seni merak ediyorum Sinem."

"Etmene gerek yok Berkan. Bak ben gayet iyiyim. Seni görmezsem daha da iyi olacağım."

"Sinem," Derin nefes aldı adam. Kadının karşısında ayakta durabilmek bile o kadar zordu ki! Bacakları titriyordu sanki. "Seni görmek istiyorum ben."

"Ne?"

"Özledim seni."

  Sinem birkaç saniye tepki veremedi. Sonra histerik bir kahkaha attı. "Berkan sen beni tanımıyorsun bile. Bir kere yattık diye ne özlemesi? Ne yaşıyorsun sen ya?"

"Annenlerle aran kötüymüş. Zorlanıyorsundur burada. İstanbul'a dön. Benimle yaşa."

"Berkan saçmalama."

"Sinem ben seninle birlikte olmak istiyorum."

  Bugün duymayı beklediği son şey bile değildi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 6 hours ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

false god // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin