On Sekizinci Bölüm: Şu Kısa Boylu Adam Değil Miydi O?

13.4K 1K 386
                                    

Sabırsızlanmaya başlamıştım.

"Acele edin," dedim. "Geç kalacaksınız."

"Geliyoruz, geliyoruz!" diye seslendi Jordan.

"Neredeyse bitti, yemin ederim." dedi Declan.

Bennett bir küfür mırıldandı, "Bir saniye!"

"Bir saniyemiz yok!" diye bağırdım.

"Evet var." diye üçü aynı anda söyledi.

"Hayır yok." dedim, "Hadi çocuklar! Film başlıyor."

Bir pazar günü, öğleden sonraydı, güneş parlıyor, kuşlar cıvıldıyordu. Ve saat neredeyse birdi, yani tam da filmin başlama saatiydi. Dünkü Starbucks Anlaşması Tekrarı olayından sonra, bugün sinemaya gelmeye karar vermiştik. Son iki hafta hiç yaşanmamış gibiydi. Ve bunun için memnundum çünkü önümüzdeki birkaç hafta boyunca o iki hafta içinde olanları düşünüp dehşete düşmek istemiyordum. Ve bir hata, tamam düzeltiyorum, iki hata için çocuklara kin tutmak istemiyordum. Sadece hayata devam etmek ve film izlemek istiyordum. Birazdan olacağı gibi.

"Bu salağın, film boyunca yemek için her şeyi satın almak istemesi benim suçum değil!" Declan bağırdı, şuan Jordan'a kötü kötü baktığını hayal edebiliyordum.

"Ben her şeyi satın almıyorum ki," dediğinde sesinde gözlerini devirme isteği olduğu belliydi, "Bennett alıyor."

"Rica ederim Jordan, her zaman," dedi Bennett.

"Her şeyi satın almanız bitti mi artık?" diye sorduktan sonra içeceğimden bir yudum aldım.

"Neredeyse," dedi Jordan. "Kasiyer hesaplıyor."

"Faturanız doksan yedi dolar, efendim." Birisi arkadan neşeli bir sesle söyledi.

Neredeyse içeceğimi püskürtüyordum, "Ne? Jordan, bana sırf filmde yemek için tüm o abur cuburlara doksan yedi dolar vermediğini söyle."

"Şey teknik olarak KDV de eklendiğinde neredeyse- Bu arada KDV ne kadar yapıyor?" bir süre ses kesildi, "Yüz iki dolar oluyormuş toplam."

"Jordan..." dedim.

"Tamam, tamam." diye kabul etti, "Çok fazla gibi gelebilir ama birincisi sinema yiyecekleri pahalıdır," İtiraf etmeliyim ki bu doğruydu, "İkincisi biz üç yetişkin çocuğuz-"

"Adamız," diye düzeltti Declan.

"Doğru dedin," dedi Jordan, "Birazdan istediğimiz kadar yemek yiyecek olan üç adamız."

"Aslında, senin istediğin kadar."

"Doğru dedin," dedi Jordan tekrar.

"Şey," diye başladım sesimi tehditkar bir tona getirerek, "Siz, eğer o popolarınızı filme zamanında getiremezseniz istediği kadar yaşayamayacak olan üç adamsınız."

Jordan gergince güldü, "Ciddisin sen, değil mi?"

"Fazlasıyla."

"Ah, bayan?" birisi yarı fısıldar gibi bana seslendi.

Kafamı kaldırdığımda bir salon görevlisi gördüm, kemerli burnunun altındaki ince bıyığıyla otuzlu yaşların sonlarında görünüyordu. Seyrek saçlarının üzerinde klasik görevli şapkalarından vardı ve kırmızı, kırışık bir görevli üniforması giyiyordu. Salon karanlıktı ama film izlenildiği zamanki kadar da değildi. Ama görevli elindeki feneri gözüme gözüme tutmaya devam etti. Gözlerimi ışıktan çekerek elimle kapatmaya çalıştım.

The Good Girl's Bad Boys: The Good, The Bad, And The Bullied (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin