Otuz Üçüncü Bölüm: Düşün, Naomi, Düşün

8.9K 976 177
                                    

İkimiz de partinin verildiği eve bakıyordu. Raymond'ın partisindeki gibi ev ışıklarla öyle parlaklaştırılmıştı ki bir kilometre öteden görebilirdiniz. Evin yakınlarında hiç park yeri bulamadığımız için birkaç sokak uzakta arabayı park etmiştik. Ve sonra ışığın kaynağına doğru ilerledik ve arkamıza bakmadık.

Evden gelen tekno müziği duyabiliyordum ama içeri girdiğimde bunun daha bir on kat falan artacağını biliyordum. Birçok kişi evin dışında, verandada takılıyordu. Sanki gece kulübüne girmeyi bekleyen insanlar gibiydiler. Bazıları içeri girmeye çalışıyordu, bazıları da hızla arkadaşlarına mesaj çekerek biran önce erken gelmelerini söylüyor ve onları bekliyordu. Diğerleri ise boğucu havadan çıkıp temiz hava almak için mola vermişlerdi. Bazıları ulu orta biralarını içiyor, bazıları kaldırımlarda sigara içiyordu, çiftler de ağaçların arasında sevişiyordu. Ve dikkatimi çeken başka bir şey daha vardı.

Parker'ın kolunu dürttüm, "Hey, Parker?"

"Hmm," dedi bana dönerek, "Ne oldu?"

Evin yukarısını gösterdim, "Şu çatıdaki iyi dağıtmış,"

Parker kafasını kaldırıp gösteridğime baktı. Yarı çıplak bir çocuk elindeki birayla çatıda uzanıyordu, hareket etmiyordu. Ambulans falan çağırmamızı isteyeceğini düşünürken, aksine gülümsedi.

"Aynen, Clinton o."

Ona hayretle baktım, "Tanıyor musun?"

Parker'ın gülümsemesi genişledi. "Tabi ki, partilerde bilinecek ilk isim odur."

Sonra yukarı tekrar baktı ve seslendi, "Hey, Clint!"

Çocuk uykusunda kıpraştı. Parker tekrar adıyla seslendiğinde gözleri açıldı. Çatıda oturur pozisyona gelirken bir yandan eliyle başını tutuyordu. İlk başta nerede olduğunu bilmeyerek etrafına tuhaf bakışlar attı ve sonra bizi gördü.

Birasından bir yudum aldı, "O'neil, sen misin?" diye sordu.

"Bir ve tek olan, evet."

Clinton sırıttı. "Nasılsın adamım?" 

"İyiyim," dedi Parker gülerek. "Parti nasıl?"

Clinton güldü. "Berbat, Danny'nin her zamanki partilerinden. Ben de şekerleme yapıyordum burada,"

"Görebiliyorum." 

"Beni suçlayamazsın," dedi hayal kurar gibi bir sesle, ya da sadece çok uykuluydu ve hala sarhoştu. "Yıldızlar altlarında uyumak için harika." Clinton Parker'a geri baktığında beni de fark etti.

"Oradaki arkadaşın da kim?" Diye sordu beni işaret ederek.

"Naomi," dedi Parker.

"Naomi, Naomi," derken çenesini eliyle kaşıyıp birasından bir yudum daha aldı. "İki Naomi tanıyorum, birisi kuzenim ve burada olması imkansız. Bir de İnek Naomi var o da olamaz..." sesi yavaşça kısıldı ve sonra aniden bana baktı.

Sonra gözleri Parker'a dönerek gülümsedi, "Ne diyorum ben? Tabi ki o olmalı. O senin kızın sonuçta, bunu soyunma odasındayken kanıtladın-"

"Sanırım çok içtin sen, Clint."

Clinton güldü, "Daha bunun gibi bir sürü biram var," dedi ve birasından uzun bir yudum aldı.

"O zaman, seni tutmayayım," Parker aceleyle söyledi. "Biralarınla tatlı rüyalar."

"Kızınla tatlı öpüşmeler," diye cevapladı. Ve sonra birasıyla sevişmeye döndü. Önce bir yudum alıyor, sonra şişeyle öpüşüyordu.

Parker arkadaşının aptallığına gözlerini devirdikten sonra bir kolunu sırtıma koydu ve yürümeye başladı, "Hadi, Naomi."

The Good Girl's Bad Boys: The Good, The Bad, And The Bullied (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin