Kırk Dokuzuncu Bölüm: Oh Be, Ne Rahat

8.4K 813 297
                                    

Bekledim, bekledim ve bekledim. Sanki bir ömür gibi bekledim. Ama telefonuma baktığımda sadece birkaç dakika, hatta bazen birkaç saniye anca geçtiğini gördüm. Bu burada uzun süre kalacağımı gösteriyordu. Parker'ı uyanık tutabilmek için onu konuşturmaya çalıştım ama söylediklerime cevap vermediğinde uyuyakaldığını anladım. İlk başta neredeyse baygın gibi sessiz sessiz uyuyordu ama sonra sessizliğin horlamaya dönüşmesini duyduğumda gözlerim birden aydınlandı.

Yanımda yarı baygın Parker ile birlikte olayların nasıl olduğunu ve nasıl olacağını düşünerek gözlerim kapalı beklemeye başladım. Ama olayın öncesi her şey normal gibiydi.

"Bizden kaçabileceğini sanma İnek," dedi ve sırt çantamdan sertçe çekerek popomun üstüne yere düşmeme sebep oldu. 

Ayaklarımın üstünde doğruldum ve ona baktım. "Denemezsem bilemem," diyerek topuklarımın üstünde dönüp tekrar koşmaya başladım. 

Ama tam ben kaçıyorken karşıdan gelen çocuk ayağını benim ayağımın önüne koydu ve ayağıma taktı. Ona yapabileceğim tek şey bakabilmekti. Şaşkınlık içindeki gözlerim onun gülen yüzüyle karşılaştı. Teknik olarak uçtum ve yere yüzüstü kapaklandım ve acı içinde acıyan omzumu tuttum. Arkamda gülüşmeler ve beşlik çakmalar duydum. Kafamı çevirip arkama baktığımda çelme takanı tebrik ettiklerini duydum.

"Bunu nereden öğrendin?"

"Sadece kurnazca bir şeyler yapmak istedim."

"Keşke ben yapsaydım."

Ayağa kalktım ve muhtemelen yaralanmış olan omzuma masaj yaptım. Bir ayak çantama tekme atıp uzaklaştırmadan önce çantamı almaya çalışıyordum.

Benimle yüz yüze gelmek için dizlerinin üstüne eğildi ve gülümsedi, "Nereye gittiğini sanıyorsun?"

Sen anca onun alt katlarına giderken ben cennete gidiyorum, diye geçirdim içimden. Ama sesli söyleyemezdim çünkü eğer sesli söylersem oraya gitmek istediğimden daha erken yollayacaklarını biliyordum.

"Hiçbir yere," diye mırıldandım uzağa bakarken.

"Ben hiçbir şeyim, mi dedin?" Dedi ve gülerek çenemden tutup ona bakmamı sağladı.

Kafamı çevirdim, "Öyle bir şey söylemedim."

"Ama doğru, sence de öyle değil mi?"

"Sana göre," 

Arkadaşlarına baktı, "Size göre de öyle değil mi çocuklar?"

Hepsi onaylayarak ona katıldıklarını söylediler.

"Ön yargılar..." 

Tişörtümden tutarak beni zorla kaldırdı.

"Hadi, ufak bir okul gezisine gidelim."

Kolumu onun ellerinden kurtarmak için çektim ama tutuşu çok kuvvetli olduğundan işe yaramadı. Bu yüzden onu takip etmek zorunda kaldım. Artık beni sürüklemekten bıktığında bıraktı ve ileri doğru fırlattı. Ellerimi önüme koyarak yüzümün çarpmasını engelledim. Okulda kupa kazanmış öğrencilerin ödüllerinin olduğu camekan vitrinin önündeydim. 

"Ne görüyorsun?"

"Kupalar?"

Gözlerini devirdi. "Hayır aptal, camın yansımasında ne görüyorsun?"


Gözlerimi sönük koridor ışıklarından seçebildiğim kadarıyla cama odakladım.

The Good Girl's Bad Boys: The Good, The Bad, And The Bullied (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin