Elli İkinci Bölüm: Bir Yalan Daha Söyleme

8.2K 872 295
                                    

Orada soğukta, yalnız başıma öylece bekledim. Rüzgar elimden uçurmasın diye sarı şemsiyemi iyice ellerim arasında sıktım. Ama burada yürüdüğümden sırıl sıklam olmuştum ve bu yüzden şemsiye bir işe yaramıyordu. Kot pantolon, bot, ceket ve üzerine yağmurluk giyiyordum. 

Kendime kimsenin geçemeyeceği bir duvar örmüş gibi hissediyordum. Ama diğer yandan kıyafetlerle havuzdan çıkmış gibi görünüyordum. Rüzgar bana karşı sanki beni yerden kaldırır gibi esiyordu. Sabahın erken saatleri olmasına karşın karanlığı ve önümden düşen rüzgarları görebiliyordum.

Çenem ve dişlerim titriyorken bu dondurucu yağmurda dikiliyordum. O zaman yoldan gelen şeyin sesini duydum. Şemsiyeyi kaldırıp baktığımda tanıdık sarı okul servisinin yaklaştığını gördüm. Yanıma geldiğinde önümde durdu ve kapısını benim için açtı. Servis şoförü aptal bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Sıcak ve kuru otobüsün içindeki çocuklar buğulanmış camın içinden aynı aptal sırıtışla bakıyorlardı. Orada dikilerek beni karşılayan kapıya baktım. Ama bir adım atsam kapıların yüzüme kapanacağını ve servisin gideceğini biliyordum.

Defalarca kere bir şans verdim, yani servise değil içindeki insanlara. Onlara bu kadar şans verirsem değişecebileceklerini düşünmüştüm. Çocuklar hayatıma girdiğinden beri bir şeylerin değişebileceğini düşünmüştüm.

Buna inanmış olabileceğime inanamıyordum.

Başımı iki yana sallayarak bir adım geriye attım. Çocuklar sızlanırken şoför gözlerini devirdi. Her zamanki gibi lakaplar, hakaretler vardı. Kelimelerinin bana gelmesini engellemek isteyerek şemsiyemi indirdim ve yüzümü kapadım. Söyledikleri aptalca benimle ilgili tekerleme kapanan kapılarla birlikte uzaklaşmaya başladı.

O an başka bir araba kornası duydum.

Bir kez daha şemsiyenin altından baktım ama bu sefer gülümsedim. Belki bütün insanlıktan pes etmemiştim. Sadece onlardan pes etmiştim.

"Ne?" Dedi Jordan koltuğundan uzanıp kafasını pencereden çıkartarak. "Yağmurda yürümeyi mi seviyorsun?"

Omuz silktim. "Bilmiyorum. Yağmuru seviyorum. Kimse ağladığımı göremiyor."

Gözlerini kırpıştırdı. "Ağlıyo-"

Güldüm. "Hayır."

Declan arka kapının penceresini açıp peçete kutusu uzattı. "Her zaman burada seni bekliyor."

"Ben öyle düşünmüyorum, sizin aksinize."

Bennett bir şey söyleyecekken kapıyı açtım. Yağmur yağarken arabaya binmekten nefret ediyordum. Islanmamaya çalışıp aynı zamanda şemsiyeyi kapatmaya çalışmak her zaman bir sorundu. Ama neyse ki olduğumdan daha fazla ıslanmadan arabaya girebildim.

"Araba döşemelerinin ıslanmasını dert etmiyorsunur umarım," dedim şakacı bir sesle.

"Bu benim yağmur arabam," diye cevapladı Bennett, sanırım şaka yaptığımı anlamayarak. "Diğer arabalarımın aksine bunun içinin ya da dışının ıslanmasını dert etmiyorum."

Jordan hepimizin söylemek istediği şeyi söyledi. "Ah şu zenginler!"

Bennett sağ dönüş yaparken gözlerini devirdi. Okula muhtemelen Bennett'ın kullandığı kestirme yollar sebebiyle beklediğimden çabuk birkaç dakika içinde geldik. Otoparka geldiğimizde aynı anda hepimiz kapılarımızı açtık. Yağmurda uzun süre kalmak istemediğimizden okulun korumasına girmek için koşmamız gerekiyordu.

Elim şemsiyemi aradığında orada olmadığını gördüm. Yanımda bir şemsiyenin açılma sesini duydum. Baktığımda Declan şemsiyemi elinde tutuyordu.

The Good Girl's Bad Boys: The Good, The Bad, And The Bullied (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin