acı bir var oluş etkenidir. acı varsa yaşıyorsun demektir ya acı yoksa umut yoksa aydınlık gitmişse...
EZRA....
acımıyor hiç bir acı yok.
şuanda göğün maviliğinin denizin maviliğiyle birleştiği bir yerdeyim beyaz kumlar palmiye ağaçları yakıcı güneş. üzerimde kırmızı bir bikini elimde gena showalter'in en karanlık zevk kitabı var yanımda buzlu kocaman bir bardak yoğun naneli mohito üzerinde küçük şemsiyelerden olan içkilerden.
''söyle dedim ya sana söyle kaset nerde haaa''
yağmur ormanlarının getirdiği o mistik koku muhteşem hele ki denizden gelen meltemin tenimi serinletmesine bayıldım.
''bebeğim nasılsın '' diyen adama döndüm yüzümü ahh işte benim sevgilim kocam herşeyim ve bu bizim balayımız nerde miyiz tabiki maimi de.
''iyiyim sevgilim sen''
''ben aslında iyi değilim hele ki sen bu kırmızı bikiniyle burda uzanırken içeri mi girsek hem hava serinledi'' diyen adama kocaman bir öpücük verdim kıskanç kocam benim.
''hayır sevgilim böyle gayet iyiyiz hem fark etmedim sanma havuz barda oturan zilliler sana yiyecek gibi bakıyorlardı oyarım onların gözünü'' dedim. napabilirdim manyak seksi ve yakışıklı bir adama sahiptim böyle gözlere de alışmam gerekiyordu ama alışamıyordum.
''kimse umurumda değil kadın sen varsın ve hep tek sen olacaksın'' dedi kocaman tek taşımın olduğu elimi öpüp masada ki dergiyi alıp yanıma uzandı.
''abi bu kız kafayı yemiş gülüyor saatlerdir görmüyor musun tırlatmış bu''
''aç lan gözlerini aç yoksa göz kapaklarını keseceğim kaltak'' diyen sesle araladım gözlerimi
''ne var neden işinize devam etmiyorsunuz neden hayalimden uyandırdınız beni ha'' diye bağırdım. kaset ve bir çok belge döküman sormak için beni yerde sürükleyerek bu amaliyathane gibi odaya soktular ve biraz sonra kan kaybından ölecektim ve hala alex ona deliler gibi aşık olduğumu bilmiyordu.
''tırnaklarının içine iğne sokun '' dedi adam tanımıyordum onu ve hala bahsettikleri hakkında da bir fiktim yoktu.
acı mı evet acı var dayanılmaz yakıcı sarsıcı dayanılmaz katlanılmaz bir acı. belkide bu acı yüzünden halisünasyon görüyordum. iyi ki de görüyordum. gördüğüm en güzel rüyaydı çünkü alexle evli olduğumuzu huzurlu olduğumuzu görmüştüm ama dedim ya hepsi rüyaydı. gerçek şimdi tırnağımın içine doğru yol alan iğneydi. beynime kadar çıkıp yerleşen ve orda kamp kuran acı dayanılmazdı. kaç saattir bu sandelyede oturuyordum allah'ım ya al şu canımı yada alex ne olur gel artık.
''söyle kasetler nerde. annen olacak kaltak sende olduğunu söyledi '' ne, ne , ne annemin mi kasetler ben de mi.... defalarca bilmediğimi söylesem de anlamıyorlardı bende bilmiyorum kelimesini kullanmamaya başlamıştım çünkü bu adamlar laftan anlamıyorlardı. ve anlayamadığım diğer şeyse bunca acıya rağmen bilincim nasıl olurda yerinde olurdu.
''abi geldi o geldi dışarda ve her an içeri girebilir'' diyen adam teleşala yerinde kıpırdandı.
''kaçalım abi ortalık fena adam bin kişiyle gelmiş ölüm getiriyor abi'' dedi yine aynı adam göremiyordum ama sesindeki korku keyfimi yerine getirmişti. gülmeye başladım.
''kanını içirecek sana hele ki beni böyle gördüğünde kırk parçaya ayıracak seni sen hala canlıyken bir bir tüm uzuvlarını kesecek '' dedim kahkahalarımın arasında ve kapı gök gürültüsü gibi açıldığında bulanıklaşan görüntüler arasında alex'i ve zeynel'i gördüm. elindeki kocaman samuray kılıcından yere damlayan kan değildi de tüm her yerinde öldürdüğü adamların kanı vardı özellikle mi beyaz gömlek giymişti bu adam. yüzünün her yerinde kan damlaları vardı kipriklerinden bile kan damlıyordu.
gözlerimiz birleştiğinde mavi gözlerinden geçip gidenler korkutmuştu ve önümdeki dört adam yerinde olmak istemezdim.
''intihar için en berbat yöntemi seçtiniz beyler'' dedi ve kandan görünmeyen gömleğinin kollarını kıvırdı. ve elindeki Kılınç'ı kaldırdı.
''başlayalım mı'' dedikten sonra gözlerimi kapattım bu kadarına dayanamazdım. bağıran çığlık atan haykıranlar arasında bir ara yavaşça gözlerimi açtığımda yerde kan gölünün orasında yatan ama kolları olmayan adamın önüne diz çökmüştü alex.
''artık olmayan kollarınla benim olana dokundun kimseye dokunamayacaksın artık'' dedi. ve bir kaç saniye sonra bir kus gibi havalandığımız hissettim.
''alex'' vay be hala konuşacak takatım kalmıştı demek.
''burdayım serçem korkma burdayım affet beni ne olur'' diyen adamın sesi biraz öncekinden çok daha sakin ve ağlamaklı çıkıyordu.
''dayan ne olur dayan'' diyen adamın kolları eskisinden daha çok rahattı sanki ve daha çok güven veriyordu. bu beni ikinci kurtarışıydı ve yeni will baş rollerdeydi ama onu bu kez görmemiştim.
korkularımın baş kenti olan karanlık ve acı beni o dar soğuk ve davetkar baskentte tutmak için elinden geleni yapıyordu. bana dayan diyen adama itaat etmek istesem de gözlerim ve bedenim hiçsizlik çukuruna doğru yola çıkmıştı. son bir hamleyle alex'e daha çok sarıldım.
''beni bırakma sakın bırakma'' diye mırıldandım acaba duymuş muydu beni
''asla serçem asla bırakmıcam seni ölüm bile ayıramayacak ikimizi'' diye fısıldadı kulağıma bu duyduğum son sesti ve son nefesti. ölüm benim için kapıda bekliyordu ve sadece ben davetliydim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİM vol:1 and vol:2
ChickLitçünkü alex'e deliler gibi aşık da olsam onun karanlığıyla baş edemezdim kaybolurdum o karanlıkta oysa ben aydılığı seviyordum o simsiyah bir geceydi... ... EZRA.... kokusunun sardığı yastığı kıskanmakta nedir böyle. saçmalama alex kendine g...