bir insan nasıl cinnet geçirir artık anlıyordum. hiç bir kimse yok yere delirmiyor muş hiç kimse boşuna cinnet geçirip katil olmuyor muş öğrendim.
''senin hala onun kucağında ne işin var ha'' diye bağırdı kadın. artık anne kelimesi yoktu benim sözlüğümde. sinirle gerilen tüm kaslarım bedenim ve sinir sistemim çığlık çığlığa bağırıyordu. gözlerimin kan kırmızısına döndüğüne emindim. yavaş alex'in kollarından aşağıya indiğimde ayağımın altındaki çimler pamuk görevi gördü acıyan yaralarıma.
''ezra'' dedi alex beni durdurmak ister gibi kolumu tutmaya çalıştı ama izin vermedim. elimi kaldırıp karışma der gibi durdurdum onu. o dakikadan sonra ne alex nede zeynel ne tek kelime ettiler nede harekete geçtiler.
''anne'' dedim son kez...
''beni rahminde sen mi taşıdın, benim için gün sayıp kucağına alacağın zamanı heyecanla bekledin mi? sancı çektin mi? doğum sancısının dayanılmaz olduğu söyleniyor doğru mu?'' dedim ve gözlerimi onun gözlerinden bir an bile ayırmadım. orada o siyah göz bebeklerinde belki pişmanlık aradım ama yoktu.
''beni ilk kucağına aldığında mutlu muydun? ya seni uyutmadığım gecelerde benden şikayet ettin mi? peki ya bana ihanet ederken hiç pişman oldun mu?'' neredeyse dibe çökmek üzere olan bir deniz altı gibiydim ve fena halde yara almıştım sol yanımdan.
ne geriye doğru bir adım attı nede yüzünde pişmanlığa dair bir şey vardı. babasızlığa alışkındım ama aradan geçen onca yılda hep içimde bir yerlerde onu görme istediğiyle başa çıkmaya çalışmıştım. yalanı affedebilirdim yalancı bir anneyi ihanet etmiş bir anneye tercih ederdim.
''buraya bunları konuşmak yada tartışmak için gelmedim. kolyeyi istiyorum ezra'' dediğinde şok dalgasıyla sarsılıp sendeledim çünkü kaldırma kapasitem bitmişti. yere kapaklanmadan önce iri hem nazik hem sert kolların arasında buldum kendimi. alex anlamamış gözlerle önce bana sonrada boynumdan göğsünün ortasına kadar uzanan anneannem sandığım kadının bana onuncu yaş günümde hediye ettiği su taşı kolyeye kaydı. hiç bir şey bilmediği belliydi çünkü tıpkı benim ona baktığım gibi oda bana bakıyordu şaşkınlıkla.
''kolyemi istiyorum ezra fazla zamanım yok'' diye bir adım öne atılan kadının hareketini engelleyen zeynel kadının koluna yapışım
''yavaş olun emine hanım yoksa canınızı yakmaktan zevk alırım'' dedi.
''neden bahsediyorsun sen konuş hemen'' diye bağırdı alex.
''konuşacak zamanım yok kolyemi istiyorum ve alıp gideceğim ''
''sana o kolyeyi kolaylıkla vereceğimi sanıyormusunuz emine hanım''
''bak alex sana benimle ve kızımla uğraşmamanı söylemiştim sen beni dinlemedin kız umurumda değil kolyemi istiyorum yoksa buraya Tariel Onian gelir '' dediğinde alex'in attığı sinir ve alay karışımı kahkaha afallamama neden oldu. yaşadıklarımı artık beynim algılamıyordu. üç yıl huzurla geçmişti ama üç yılın sonu hiçte parlak görünmüyordu.
''zeynel ezra'ı odasına götür... gelicem dinlenmelisin serçem'' diyen adamın sözüne itiraz hakkım yoktu. zeynel'in beni kucaklayıp odama götürmesinden sonra tek söz duymadım ama boynumda güvenli olmayan kolyeyi avucumun içine alıp sıkıca tuttum. kadının bu kolyeyi istmesinde bir neden vardı ama ne. yoksa kendini tehlikeye atıp alex'in karşısına çıkma cesareti göstermezdi. ama NEDEN...
ALEX...
hayatta yaptığım ve pişman olduğum tek bir şey var. oda bu kadını gebertmemiş olmak. ne güzel elime fırsat geçmişti zamanımda vardı delirdiğim ana da denk gelmişti neden onu sadece tek bir parmakla bıraktım ki....
''elin nasıl'' umrumda değildi belki herşey farklı olsaydı bu kadına sevdiğim kızı doğurduğu için saygı duyabilirdim ama şimdi hiç şansı yoktu eninde sonunda ölecekti.
''parmağım'' dedi ve bundan üç yıl önce ezranın beni bırakıp gitmesinin verdiği çılgınlıkla ordan oraya saldırıyordum. ve ezranın anneannesi kafasına yediği tek kurşunla eşşek cennetini boylamıştı. benim suçum yoktu aslında ona defalarca ezranın nerde olduğunu sordum oda benden daha ısrarla bilmiyorum dedi bende kafasına sıktım meğersem kadın gerçekten bilmiyor muş.
işte o ölümü gören emine hanım çığlık atarak ağladığı bir anda işaret parmağını yüzüme sallayarak beni tehit ettiğinde bende onun domates doğradığı bıçakla bana salladığı işaret parmağını kesmiştim.
''iyi çok iyi hemde''
''hata ettim özür dilerim''
''kabul edildi'' dedi bu kadın aptal ayaklarına mı yatıyordu yoksa gerçekten mi aptaldı.
''özrüm sana değildi kendimeydi hata ettim çünkü parmağını değil gırtlağını kesmeliydim''
''usoya benziyorsun gittikçe ezrada bana ve bizim sonumuzun olmadığı gibi sizin yok alex ''karşımda ahkam kesmesine deliriyordum ama onu öldürmeden önce ne haltlar karıştırdığını öğrenmeliydim.
''seninle bir anlaşma yapalım ha ajan." Kadının kibirli yüzünden buram buram faiselik akiyordu.
"Anlaşma" dedi gozleri bir an olsun istediğine ulasacak olmanin verdiği hazla parladı."Seni öldürmemem için bana tek bir neden ver emine Koçyiğit"
"O zaman kızıma bile sırtımi döndüğüm kolyede ne olduğunu asla öğrenemezsin" kibirli kaktak sırıtışı içimdeki karanlık adamı tetikliyordu.
"İnan umurumda değil tek umurumda olan ezra"
"Peki o kolye seni açılması imkansız bir kapıya götürüyorsa" dediginde güldüm
"Bnim açamayacagim bir kapı öylemi bak bana kim var senin karşında ha kim"
"Bırak bu mafya babası rollerini senin o mertebeye ulaşman için kırk degil kırk bin ekmek Yemen gerek kurt"
"Ben yaşadığım sürece ne ezraya nede kolyeye erişemeyeceksin şimdi sana son bir şans veriyorum ya gidersin hemen şimdi yada kafani keser seni korkuluk diye tarlaya dikerim"
"Kac kurt saklan kocasını ve abisini öldürdüğün kadın gelecek" dedi ve yavaş adimlarla evimi terk etti.
Lanet olsun ezra burayı sevmişti göl ona huzur veriyordu ama burası da ifşa olmuştu. Gitme vaktiydi. Ve gidilecek yet belliydi rusya... ama once birinin ağzını burnunu kırmalıydı.
"Abi kadın ne diyor" diyen zeynel'in ağzının üzerine gecirdigim yumrukla ağzından çıkan kan sicrayarak koltugun üzerine döküldü.
"Bir daha ezraya yaklasirsan ellerinle vedalaş duydun mu lan bni"
"Abi sen onu içeri götür diyince ben" hala konuşuyor ya hala kndime engel olamıyordum suratinin sol yanına attığım yumrukla geriye doğru sendeledi.
"Içeri götür dediysen kucağına mi al dedim lan ha"
"Abi ben affet" diyen zeynel'in arkasında onu görmeyi beklemediğim kadin bana nefretle bakıyordu.
"Neden. Lanet olsun neden yapıyorsun bunu birine fiziksel birine ruhsal zarar veriyor birini tehtit ediyorsun tüm yapabildiğin bumu" bağırmiyorum yada sesi sinirle çıkmamışti sakindi ve bu bni daha çok korkutuyordu.
"Senden de annem olacak kadından da herkesten de iğreniyorum" dedi ve bana yavaşça yaklaştı. Ayaklarinin altı kanıyor yerde her adımda kandan izler bırakıyordu. Ve onun caninin acıldığıni bilmek sözleri kadar yakmıyordu canimi.
"Bir an için uyuma bir an kırpma gozlerini. İlk dalgınliginda seni yine arkamda bırakacağım" dedi. Ve lanet olsun binlerce kez lanet olsun ki baygın bakan gözleri oldukça kararlıydi.
"Asla" dedim gozlerimi bir kez bile gozlerimden ayirmadan.
"Ölümün bnim benim elimden olur" dedim bu kez herseyden daha çok ciddiydim onsuz olmaktansa yasamaktansa ziyaret edeceğim mezarını tercih ederdim.
"Ölümle bitecekse tamam öyle olsun" dedi ve arkasına sakladığı silahi sakağına dayadi....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİM vol:1 and vol:2
Literatura Kobiecaçünkü alex'e deliler gibi aşık da olsam onun karanlığıyla baş edemezdim kaybolurdum o karanlıkta oysa ben aydılığı seviyordum o simsiyah bir geceydi... ... EZRA.... kokusunun sardığı yastığı kıskanmakta nedir böyle. saçmalama alex kendine g...