Bölüm şarkısı: Amber Run - I Found.
-
Anlatamamak mı yakardı insanın canını yoksa anlaşılmamak mı?
Harf okyanusunda özenle ağlara yakalanıp bir araya gelen ve çıkmak üzere dudaklara yerleşen kelimelerin, iki sıcak dudak arasından çıkışı ve anlaşılmaması mı yakardı insanın canını yoksa kelimeler kırbaçlarla parçalanırken sessiz kalmak mı? Anlatamamaktan çok anlaşılmamak yakardı insanın canını, sessizlik değil kelimeler can yakardı.
Kabuğundan çıkarak kana bulanmış harfler yan yana dizilip karanlığın gölgesinde, sinek kanadı darbesiyle yıkılacak kadar güçsüz kelimelerken boğazıma yapışmış, suskunluğumdan ve dökülmeyen gözyaşlarımdan besleniyordu. Gülüşümün ardında korku ve şüphecilikten yolunu kaybetmiş, devam etmekten aciz olmuş bir ruh vardı.
Kalbimin kan pompalamasının bir önemi yoktu zalim eller göğüs kafesimin içinde bütün duygularımı parçalayıp hissizliğe dönüştürürken. Önemi yoktu tabuta koyulan bedenimin, toprak atılmış ruhumun yanında.
Uyku. Hiçbir zaman tam olarak sevememiştim, mum ışığının cılız gölgesinde okunacak satırlar varken sıcak bir yorgana sarılıp düş görmeyi. Ancak vücudum, yorgun ruhumu taşıyamayacak kadar güçsüz olmuş kollarını uykuya sarıyordu ve uyku şefkatli bir anne gibi beni dizlerine yatırıyordu.
Artık rüya göremiyordum. Çoğu gece bir düşü defalarca görürdüm. Göz kapaklarım perdelerini gün ışığını engellemek için çekmiş ve beni rüyaların dünyasına bırakmıştı. Sevgiye inanan küçük bir kızı görüyordum, sert mizaçlı babasının kollarına koşup yüzünü öpücüklere boğan bir kız görüyordum.
Ancak rüyalarım kuzu postu giymiş kurtlar gibi silkinip kabuslara dönüşüyordu. Küçük kız büyüyordu, ansızın benim bedenime bürünüyordu.
Sert mizaçlı babası yıllarla harmanlanmış, daha yaşlı duruyordu, saçlarında lanetli griler belirler belirmiş göz çehresinde kırışıklıklar oluşmuştu. Sevgiyle açılan kollar nefretle iki yana sabitlenmiş, gülücükleri kovalayan dudakları düz bir çizgi halini almış, nefretle aşılanmış bakışları küçük kızına dikiyordu.
"Affını kabul etmem için zaman gerek. Yıllar belki de."
Atılmamış çığlıklar boğazımda düğüm düğüm olurken vücudumu suçluluğun getirdiği sıcaklık duygusu dövüyordu, aniden sıçrayarak gözlerimi açtım.
Işığım açıktı, Sena karşımdaki koltukta bacak bacak üstüne atmış parmaklarıyla çenesini tutarken bana büyük bir ciddiyetle bakıyordu.
Isınmak için bacaklarımın arasına sıkıştırdığım elim uyuşmuştu, elim uyuşukluğunu yitirince ellerimden destek alarak doğruldum. İnce sarı tişörtüm terden vücuduma yapışmış, saç diplerim nemlenmişti. "Ayça, kickbox sana yaramadı." Çenesini elinden çekerken kaşları çatıldı ve bacağını indirirken kollarından destek alıp koltuktan kalktı ve yanıma yaklaşarak ellerini alnıma koydu ve ateşimi ölçtü. "Hastalanacaksın. O kadar çok uyuyorsun ki... Bir de sürekli kabus görüyorsun."
"Ben iyiyim," diye kısa kestim. Pikeyi üzerimden itekleyince hafif bir soğukluk hissi bedenimi ele geçirdi ve hafiften titredim ama sorun yoktu, iyiydim. En azından bunu söyleyip kendimi kandırmaya ihtiyacım vardı. İyiydim. "Sen saç maşasını hazırla, duş alıp geleceğim."
Sena'nın dudakları tereddütle kıvrıldıysa da ona seçim fırsatı vermeden lacivert havluyu kaptığım gibi kendimi banyoya attım. Kapıyı kilitlerken yalnız olduğum için üzerimdeki kabuk çıkmış gibi hissettim ve rahat bir nefes aldım. Soyunurken sadece kıyafetlerimi çıkarmamıştım, ruhuma ulaşılmasını engellemek için üzerime aldığım pelerini de hayali olarak giysi yığınına atmıştım. Bütün çıplaklığımla suyun altına girerken soğuk su vücudumda ters bir etki yaratmıyordu. Hislerim ve ruhum arasında okyanuslar vardı ve ben yüzmeyi unutmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKASI
General FictionDoğukan Arınç Balcı. Dünyasını, bize yaşamı anımsatan bütün canlı renklerden soyutlamış ve en az kendisi kadar hissiz bir hayat olan griyi yaşıyordu, dünyasında ona ait tek renk, griydi. Tehditkar, sert, hükmedici ve çekici görünümünün ardında...