Bölüm 29: "RENKLER"

2.3K 88 24
                                    

Bölüm şarkısı: Broken Irıs-Beautiful Girl

"Burada uzanıyorum, yığılmış bir şekilde, gel ve benim yanıma uzan. Gerçek hissettiren bir hatıra olmalı yanımda. Büyüleyen, sende fark etmediğim şeyi buldum ama uyanık olduğumda boşluk oluşuyor."

-

Neden sessiz olduğumu sorgular insanlar, sanki anlattıklarımı anlayabileceklermiş gibi.

Sessizleşmek benim doğamda vardı. İnsanlara bir şey anlatmaya çalışmak yerine dudaklarımı birbirine bastırıp kafamın içinde harmanlanan kelimeleri toprağa gömerdim.

Anlatamadığım çok şey vardı, defalarca anlatma arzusuyla dolup taşarken yine sustuğum olmuştu, insanların kalpleri kirliydi, zihinleri kinciydi ve bir gün anlattığım acıları bana karşı kullanacaklarını biliyordum. Acı çekerek kendimi bulduğum gibi, acı çekerek parçalandığım da olmuştu, parçalanırken gülümseyip sessizliğe sığınmak ne zor bilemezsiniz, acıların kaleminden çıkan kelimeler sislerin ardında belirginleşirken dudaklarımdan çıkmasına izin vermediğim, uğruna sildiğim alfabeler vardı.

Acı yalnızca birisi tarafından yaralanmak değildi, acı hayallerin mümkün olmayacağını bilmekti, acı kendini suçlu hissettirecek şeyleri bilmek ve düşünmekti, acı yaralanmaktı, acı olgunluktu, umutsuzluk acıydı.

Sahte bir mutlulukla üzerini kapattığım acılar yalnız kaldığım vakit ortaya çıkmıştı. Zaman ilerledikçe durumumdan şikâyetçi olmamayı da öğrenmiştim. Acı çekmek, hissizlikten daha iyiydi.

Acının içinde yaşamanın mümkün olmayacağını düşünürdüm, ta ki hissizliğin içinde yaşanmayacağını düşünene kadar.

Hissizlik boş bir lanetti. Bütün duyguları içine aldıktan sonra geriye hiçbir şey bırakmıyordu. İnsan yiyemiyordu, uyuyamıyordu, gülümseyemiyordu, düşünemiyordu. Hissizlik, duyguların verdiği sorumluluğu yok ediyordu ve bize insan olduğumuzu anımsatan her şeyi unutturuyordu.

Köprünün tırabzanlarına sıkı sıkı tutunurken hissizleşmiştim, korkmak için, canımın acıması için ölümü göze almıştım ama bana uzun yıllar vaat edilmiş, gecenin bir yarısında bir yabancı çıkagelmişti.

Hissizleşen birini tanıyordum. Hissizliğinin sırrını bilmiyordum, büyük acılar yaşadığı söylenemezdi ama derinlerinden gelen bir ıstırap olduğunu söylemişti.

Yıllar geçtikçe yaşamın tadı kaçarken iğrenç küçük zevklerle kendi bataklıklarımızda kendimizce zirveye yükseltmiştik, o ise dipte kalıp sahip olmadığı hiçbir şeyle birlikte küçük zevklerimizle eğleniyordu.

Dünyayı ve insanların sahteliğini eleştirmeyi severdi, insanların kusurunun düşünmemekten geçtiğini söylerdi. İnsanlarla konuşmaktansa parmaklarının arasında duran bir sigarayla sessizleşmeyi severdi.

Zamanla ruhundaki ıstırap onu hissizleştirmişti, hiçbir şey hissetmediğinden içinde herhangi bir korku kalmamıştı, korkusuz olmak onu özgürleştirmişti, sınırlarını ortadan kaldırmıştı.

Dünya bir yana o bir yanaydı, herkesle bir benzerliği olabileceği gibi herkesten bir farklılığı vardı, beni ona çeken ve karanlık düşüncelerinin zihnimde yeşermesine fırsat veren farklılığı olmuştu.

İçim ölüydü, bir zamanlar renklerin misafirlik ettiği ancak özünde karanlık zihnim şimdi bir mezar köşesinde tükeniyordu.

Hiçbir şeye tutunamayan bir beden ilerleyemezdi, hiçbir şeye tutunamayan ruh kaybolurdu.

Erkek arkadaşımdan ayrıldığım için girdiğim bir sendrom değildi bu, bana insan olmanın ne olduğunu hatırlatan parçalar vardı, benden uzaklaşan herkesin benden götürdüğü parçaların ardından yavaşça yıkılışımdı. Ve bugün bende bana ait olan bir şey kalmamıştı.

BAŞKASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin