Bölüm 19: "BUZ"

3.2K 112 38
                                    

Bölüm şarkısı: Angus&Julia Stone - I'm Not Yours

Arkadaşlar gecikmeyle ya da gelişmelerle ilgili duyuruları profilimde yapıyorum, lütfen anlaşmazlık olmasın. Bölüm günü Cuma ve Pazar arasında. Bölüm başlı başına sıkıntıydı, elimden geleni yaptım. Keyifli okumalar.


Sırt üstü uzanmış beyaz ışıkları görüyordum. Havalandırma deliklerinin yanında uzun bir sırayla koridorun tavanına dizilmişti, bedenim hareket etmese de ışığın görüntüleri hızla geçiyordu.

"Bilinci geldi!" diye bir bağırış duydum, meraklı gözlerle göz göze geldim, yabancı gözleri görüyordum, elleri uzandığım sedyenin soğuk demirlerine yapışmıştı, ölüm-kalım savaşını benim yerime onlar veriyor gibiydi.

Başımı yana yatırdım ve turuncu koltuklarda oturan küçük kızı gördüm, küçük kızla göz göze geldiğimizde kendi gözlerimi gördüm. Saçları, gözleri ve yüzü bana aitti, o bendim. Sadece 17 yaş daha gençtim.

Elindeki damar yoluna verilmiş serum ve yanında serum askısı vardı, beyaz hastane kıyafetlerinin içinde oturuyor ve beni inceliyor, gözlerini kırparak boş bakışlarının ardında hakkımda yargılara kapılıyordu.

Kanlı bedenimi ondan gizlemek istedim, kanlı ellerimi görsün istemedim. Kanlı elim sedyenin dışına düştü.

"Annene ve babana beni gördüğünü söyleme," dedim küçük kendime, "Üzülürler."

"Halüsinasyon görüyor!" diye bağıran doktorlar dikkatimi dağıttı ancak ben koridordan geçerken hala o turuncu koltuğa bakıyordum. "Ateşi 40."

"İyileşene kadar dönmeyeceğim," diye küçük kendime söylendim. "Karanlıktan döneceğim. Bu bizim sırrımız. Gitmeme izin ver." Ayağa kalktı ve uzun sarı saçları sırtına geldi, serum askısını sürükleyerek bana doğru yürürken gülümsedi.

"Evet, buradan kaçabilirsin. Ancak, kendinden kaçabilir misin?"

Küçük kızın boyu uzadı, kilo aldı, saçlarındaki dalgalar belirginleşti, vücudu dolgunlaşıp şekil aldı ve bana dönüştü. Yüzündeki çocuklara özgü saf gülüş, karanlık benliğimin kirli gülümsemesine dönüştü.

"Kaçacak bir yer kalmadı. Karanlık sana elini uzattığında hayır diyemezsin."

İçimde inkar çığlıkları atılırken göğsüm bir kez daha kalktı ve gözlerimi kapattığımda bir kez daha açmadım.

-

Renkler.

Ellerimi renklerin içine daldırıp ellerime gökkuşağının bulaşmasını bekliyordum. Yeniden doğmak, başka bir renk olmak için, ancak siyaha öylesine bulanmıştım ki bulaşan renkler ellerimden kayıyor, yeniden siyaha dönüşüyordu.

Her rengi bir kişilikle özdeşleştirirdim, insanların ruhunun bir parçasını renklerle birleştirirdim.

Pembe benim için daima aşkı ve saflığı simgelemişti, turuncu her yere aitti, kırmızı gücün rengiydi, mavi huzurun, sarı deliliğin ve mutluluğun, yeşil cennetin, mor ihanetin, kahverengi yaklaşan karanlığın, lacivert özellikle iddialı olmanın ve asaletin rengiydi. Beyaz ise masumiyetti, herkesin bildiği gibi.

Dışlanmış siyahı görmeyen herkes gökkuşağını severdi.

Herkes gökkuşağının canlı renklerine tutunurken bir köşede bir rengin bana el uzatıp uzatmayacağını merak ediyordum, renkleri bekliyordum bir renk gelecek ve ellerimden tutup beni diğerleri gibi yapacaktı ama bana ellerini uzatan sadece siyahtı.

BAŞKASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin