Herkese merhaba. Aslında bölüm için erken. Haftanın ikinci günü ve ölesiye kopya çekmekle cebelleşirken bölümü ne ara yazdığımı bilmediğim için şaşkınım ama fark ettim ki gerçekten yaptıklarımın bir sebebi varmış. Çünkü bu gün özel bir gün.
BAŞKASI hakkında konuşmak ve ilk kez okurlarıma bütün samimiyetimle kalbimi açmak istiyorum. Temmuz 2014 yazılmaya başlandığı zamandı. Kurgunun ortaya çıkma, yazma sürecim çok farklıydı. Haziran'ın son demleriydi ve sabahlıyordum, bir şarkı dinliyordum ve tek bir söz bende okuduğunuz her şeyi canlandırdı ve inşa etti. Öncelikle Ayça'yı zihnimde gördüm, ardından Yağız ve Doğukan'ı. Daha önceki yazma deneyimlerimde karakterlerimle psikopatlık derecesinde yakınlık kurmamıştım ama gerçekten çok farklıydı.
Kurguladıktan sonraki gecelerde sürekli zihnimde onlarla konuşur olmuştum, uykusuzluk daha zevk verici olamazdı. Benim Doğukan Arınç Balcı'yla paylaştığım dünya çok farklıydı. Yıl sonlarında doğan birisi olarak on beşime bile henüz girmemiştim ve zihnimde konuştuğum kişi yirmi iki yaşındaydı. Kendimden büyüklerle anlaşmak büyük bir dert değildi ama ben bugün olduğumun aksine çok cıvıl cıvıldım, Arınç şimdiki kadar karanlık olmasa da hep sinirlerimi bozan bir tarafı olurdu ve onu anlayamazdım.
Her şey zihnimde olurdu, gece öylece buluşma yeri gibi zihnimde belirirdi, o sigarasını büyük bir dertle yakarken ben büyük bir neşeyle yakardım. Ben konuşurdum o susardı. Ben gülümserdim ve o boş boş bakardı. Aslında o zamanlar en nefret ettiğim insan tipiydi ama şimdi ona dönüşmem biraz ironik.
Kurgunun oluşma süreci sadece başlangıç ve sondan ibaretti, belki zayıf kurguyla ve eksiklikleriyle dolu karakterlerimle devam eden giriş bölümleri. Zihnimde olduğu kadar karanlık değillerdi çünkü zihnimdekini yazamıyordum, zihnimdekinin derinine inemiyordum, çok sığdım ve o zamanı düşününce bunun hala arkasındayım. Berbat olduğumun farkındaydım, kendime Kasım 2014'e kadar toparlamak için zaman ayırmıştım ama inandığınız insanların kelimelerimin yetmediği şerefsizlikleri insanı gerçekten çok yoruyor, aile insanı mahvediyor. Bir gecede insanlardan daha fazla şey olduğunda gerçekten o kurgu da zihnim de dünyam da başıma yıkıldı.
Enkaz nedir bilir misiniz? Depremden sonraki enkazdan bahsetmiyorum, sizi siz yapan her şeyin aslında sahteleştiğini öğrendiğiniz o andan bahsediyorum. Fiziksel yaralarınızdan değil, ruhunuzun boydan boya kesilip açıldığı ve içindekilerin boşaltıldığı, yara hala kanıyorken içinizde hiçbir şey olmadığı o andan bahsediyorum. O enkazda Yağız Gürsoy, Doğukan Arınç Balcı ve Ayça Poyrazoğlu silinip gitti ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
İyileşme süreci başlamadan önce o enkazın en dibinde kaldım ve gerçekten BAŞKASI'nı bırakarak, yaşadığım şehri terk etmeyi düşünerek, bana ihtiyacı olan kanımdan insanları görmezden gelerek, okuduğum bölümü ve sahip olduğum her şeyi değişmeyi düşünerek pes etme noktasına geldiğim oldu ama o noktada bir durgunluk vardı. Çok uzun süre o durgunluk kaldı. O noktadan sonra bazı şeyler yoluna girmeye başladı. İyileşme süreci başlamıştı ama çok kısaydı.
Çoktan silinip giden karakterlerle yazmaya çalıştım çünkü yazmak beni kurtaracak tek şeydi. Ama yirmi dördüncü bölüme kadar gelebildim, sonrasında başa dönerek yeni bir Ayça Poyrazoğlu, Doğukan Arınç Balcı ve Yağız Gürsoy yazdım. Hala zihnimdeki kadar karanlık değillerdi ve yanlış giden bir şeyler olduğunu biliyordum çünkü hiçbir şey gerçekten yolunda değildi. Size şöyle açıklayayım, ölen birisine kalp masajı yapıp adrenalin yaparlar ve o sırada nabız gözükür, hayata döndüğünü düşünürler ama o sadece adrenalin ilacından dolayı gelen bir nabızdır, kişi gerçekten ölmüştür. Durumum böyleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKASI
General FictionDoğukan Arınç Balcı. Dünyasını, bize yaşamı anımsatan bütün canlı renklerden soyutlamış ve en az kendisi kadar hissiz bir hayat olan griyi yaşıyordu, dünyasında ona ait tek renk, griydi. Tehditkar, sert, hükmedici ve çekici görünümünün ardında...