17 Eylül 2016.
-
Bu bölümde çekindikleri fotoğrafa benzer ama aynısı olmayan bir fotoğraf.
-
"Pisliğin biriyle şehirdeki son dakikalarını geçirmek istediğinden emin misin?" derken elimdeki viski şişelerini aldı ve yanına koydu, rahatlayarak viski şişelerini ortamıza alıp gereksiz samimiyetimize mesafe koymaya çalışarak sağ tarafına oturdum ve oturduğum gibi plajın sıcak kumları bacaklarıma ve şortuma bulaştı. Sahilleri sevmiyordum çünkü bana hiç yaşamadığım bir şeyi anımsatıyordu ve beni çok yaralıyordu.
"O pislikle bir ilişkim vardı ve biteli çok uzun zaman olmadı farkındaysan," derken viski şişesinin kapağını açmasına izin verdim. Açtığı şişeyi bana uzatırken bardak almadığım aklıma geldi, şişeyi dudaklarıma götürdüm ve acı sıvı boğazımdan geçerken her yeri yaktı.
Oldukça tuhaf bir gündü. Annem ve babam birden buradan ayrılmamı ve kendileriyle gelmemi istemişlerdi, geçici veya kalıcı olup olmaması bana bağlıydı ama ben kalıcı bir veda gibi hissediyordum. Sabah Tolga ve Sena şiddetli bir kavgayla ayrılmıştı ve Sena bana hiçbir şey anlatmadan öylece Bornova'ya gitmişti. Onu tanımasam benden tiksindiğini düşünürdüm ama yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu anlayabiliyordum. Ve son gecemi onunla geçirmek istediğim için artık kimsenin gelmediği ıssız bir plajda viski içmeyi ona ben teklif etmiştim.
"Sabah bahçemde bir sürü beyaz gül vardı," dedim, onun yapacağına ihtimal bile vermiyordum ama gizli bir hayranım olmasından daha iyiydi. "Senden olma ihtimali yüzde kaç?"
"Sıfır?" Bana dik dik baktıktan sonra bana uyarak viski şişesini açtı ve dudaklarına götürüp uzun bir yudum aldı. "Baban yapmıştır. Hem sana kim gül yollar ki? Seni tanıyorsa yapacağı son hamle olduğunu biliyordur," dedi göz devirerek. Gülmemek için dudaklarımı ısırdım, beni kıskanmıştı.
Ardından telefonuna uzandı ve yanımda telefonla oynanmasından nefret ettiğim için ona dik dik baktım. Gözleri kısa bir an bana kayarken telefonuyla oyalanmaya devam etti ve beş dakikanın sonunda klasik bir müzik açıp telefonu kapattı. Keman ve piyano sesleri uyum içinde geceye eşlik ediyordu. İkimiz de suskunduk ve sessizlikten hiç bu kadar rahatsız olmamıştım. Notalar bitip yenilerine yer verene kadar sustuk.
"Klasik müzik senden beklemediğim bir şeydi," dedim, müzik zevkini çok az biliyordum.
"Sözlü müzikten nefret ederim, babam çocukken klasik müziğin zeka geliştirdiğini söyleyip beni klasik müzik dinlemeye alıştırmıştı. Mira'dan duyduğum ve bildiğim birkaç Teoman şarkısı var." Ve bir tanesini bana ithaf etmişti, viski şişesini dudaklarına götürmeden önce tekrar konuştu. "Hatta daha da şaşıracaksın, Fransa'da yaşadığım yıllarda piyano çalmayı öğrendim."
Kaşlarımı kaldırırken ona ilgiliymiş gibi bakmaya devam ettim, konuşacak onca şey varken onları konuşmak yerine müzikten konuşmamız tuhaftı. "Bana bir gün çalar mısın?" diye sordum. Benim için çalacağı notaları merak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKASI
General FictionDoğukan Arınç Balcı. Dünyasını, bize yaşamı anımsatan bütün canlı renklerden soyutlamış ve en az kendisi kadar hissiz bir hayat olan griyi yaşıyordu, dünyasında ona ait tek renk, griydi. Tehditkar, sert, hükmedici ve çekici görünümünün ardında...