Bölüm 47: "HARABE"

1.3K 80 49
                                    

Nefes almamız fark etmezdi ruhumuz çoktan cehennem bulutlarına tırmanırken, yüreklerimiz acıdan yakarırdı bedenlerimiz dimdik ayakta dururken.

Ölümüm sadece nefeslerimin bittiği an olmayacaktı. İnandığım her şey aslında sahte gerçekler iken yüzümde parçalandığında ben ölmeye başlamıştım. Yaşamım bana ölümü tattırmıştı. Ölümüm bir kereye özel değildi, hem çocuk, hem genç, hem de yaşlı ölecektim ben. Çünkü öyle anlar gelmişti ki karşıma, ben binlerce kez ölmüştüm.

Ölümlerin en kötüsü sahip olduğum iki şey elimden alındığında atamadığım çığlıklardı.

Binlerce kez ruhum göğüs kafesimden çıkmıştı, binlerce kez tabuta konulmuştum ben. Öyle anlar vardı ki yaşadığım, üzerime defalarca toprak atılmıştı.

Yeniden ölebilmek için yeniden doğmuştum ben, defalarca.

Defalarca aynı yalanları dinlemiş, defalarca aynı kaderi yaşamış, defalarca hayatı ezbere bir oyuncu gibi tekrar oynamıştım.

Hiç mi kaderime aynı harfleri darbe atan yazarın mürekkebi kurumamıştı? Hiç mi çaresizliğin lisanı olmamıştı yazılmayan sessiz cümleler?

Cehennem bulutları gözlerimde uçuşurken cennete giden yol ayaklarımın altından kayıyor ve beni dipsiz bir kızıllığın içine düşürüyordu. Alevler bana kucak açarken hiçliğin gevşettiği bedenim yavaşça teslim oluyordu günahkarlığın kuru dallarına.

Yavaş ve uyuşuk bir hareketle gözlerimi açtım, oysa sonsuza kadar kapanmalıydı. Bedenim yaşlanmış ve yıpranmıştı, kağıt üzerinde yirmi üçken. Sonu olmayan bir sonsuzluğun içinde uyanmıştım. Gözlerim Yağız'ı aradı ve çok geçmeden yatağın kendi tarafının yanındaki koltukta onu otururken gördüm. Nefretin tadına baktıran gri gözleriyle acımasız bir kadere bırakıldım. Dudaklarım kıpırdadı ve özür dilemek istedim, çaresizliğin tadı hiç bu kadar dudaklarımın ucunda değildi.

"Bebeğin," dedi tükürecekmiş gibi olurken. "Alkolizme bağlı olarak düşmüş. Ve madde kullanmak düşük yapmanı hızlandırmış. Onunla ayrıldığın zaman çok içmiştin ve dün sana o hapı kim verdiyse hayır diyememişsin, düşünceli davranmadığın için bebeğinin sonunu kendin getirdin." Gözlerini birkaç kez kırptı ve beni öldürmek için onca şey yapabilecekken sessizliği seçti. "Yaptığına bak. Neden bunu yaptın? Daha mı iyisin? Gerçekten beni oyuna mı getirdiğini düşünüyorsun?"

İfadesiz bir yüzle bana bakarken söyleyeceğim bütün kelimeleri dudaklarımdan koparmıştı, bir daha bu yüz ifadesini görmemek için ölmeyi diledim.

"Özür dilerim." Dudaklarımdan çıkacak tek kelimeler bunlardı. "Anlamazsın ve açıklayamam. Sadece ben de bilmiyordum. Özür dilerim."

Doğrulduğumda kasık bölgemde ağrı vardı, çarşaflar değiştirilmişti ve anlaşılan kanamalarım kesilmişti. Sırtımı yatağın başlığına yaslarken onun sınırlarını çok zorladığımı fark ettim. O bıçağı boğazıma saplamayı istediğini biliyordum.

"Açıklayamaz mısın?" diye sesini yükseltti. "Haklısın aslında. Ondan hamile kaldığını bana nasıl açıklayabilirsin ki? Ve bunu biliyordun. Beni kullandın Ayça Poyrazoğlu ve beni getirdiğin şu hale bak. Başkasının çocuğunu kendi çocuğum sandığım için aptal gibi seviniyorum, çocuk istiyordun ve buna sahip oldun, hayallerin vardı ama hayallerine ortak olacak kişi yoktu. Umut ettin ve benim de etmemi sağladın. Beni bok gibi hissettirdin, senden gerçekten nefret ediyorum."

Aldığım her nefes soluk boruma batmış, ciğerlerimde parçalanıp sol yanımı acıtmıştı. "Seni asla ve asla kullanmadım."

Bana nefretle bakmaya devam etti. "Açıklamak için çok az bir süren var."

BAŞKASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin