Bölüm şarkısı: Teoman-Sahilde Bir Sarhoş
"Upuzun, sapsarı, kupkuru, bir sahilde ölüyorum. Dalgalar çarpışır çığlık çığlığa ben gözyaşımdan içiyorum. Kalbim kırık, bugün bütün şişeleri kendime açıyorum, karışmasın kimsecikler daha düşmedim uçuyorum."
-
En adi hırsızlar küçük bir kız çocuğundan baba kelimesini çalan hırsızlardır.
Baba.
Sadece dört harflik bir kelime için uğruna romanlar yazılırdı. Sadece dört harflik bir kelime için geceler boyu sayısız gözyaşı dökülürdü.
Daima sizi kabul edecek kollar vardır, daima sırtınızı yaslayacağınız bir duvar vardır, daima size dipteyken elini uzatacak biri vardır. Her kız çocuğunun sırtını yaslayacağı duvarı babaydı ama erkek çocukları doğuştan başına buyruk olduğundan babasının olup olmaması onlara pek etki etmezdi.
Dünyayı yeni tanımaya başlamış bir çocuğun koruyucusu babaydı. Ancak bazı insanlar babasını tanıyacak kadar şanslı olmuyorlardı, babasını tanıyanların çoğu da tanımamayı tercih ediyordu.
Küçük bir kızın kahramanının babası olmadığını bilmesi ne acıydı. Ve daha acısı o küçük kız kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenecek, bir daha kahramana ihtiyacı olmayacaktı.
Babasının sevgisini tatmayan bir kız çocuğu, büyüyüp bir kadın olduğunda hiçbir erkeğin sevgisine muhtaç kalmazdı. Kendi kendine ayakta durmayı öğrenmiştir çünkü, geceleri baba kelimesinin dikenli harflerini temiz yüreğine atarak için için ağlamayı bilmiştir ve tuhaftır ki o kelimenin verdiği dikenli duygu nefrete dönüşür. Bu yüzden babasının sevgisini tatmamış bir kızı başka bir erkeğin sevgisiz olması üzemez.
Çeşit çeşit baba vardı. Alkolik olan, şiddet uygulayan, kırıcı sözler söyleyen ve en çok can yakan kızına prenses gibi davranan babalardı.
Babasının kendisine şiddet uygulayıp bağırdığının farkında olan bir kız çocuğunun canını en çok yakan kare, kızını bağrına basarak seven bir baba görmekti. Ve aklından binlerce düşünce geçerdi o küçük kızın, yaşıtına imrenerek ve kıskanarak bakardı. 'Neden o ben değilim?'
Şanslıydım, öz babamı tanımıyordum ama bir katildi ve bir katilden şefkat bekleyemezdim. Beni seveceğini sanmıyordum ve Faruk Poyrazoğlu bana onun verebileceği sevgiden daha fazlasını vermişti. Tüm bildiğim şanslı olduğumdu.
Benim elimden babamı tanıma şansım alınmıştı. Benim adıma çoktan karar verilmişti. Babam olmasını istediğim kişi öz babam değildi, öz babamsa tanımak istemediğim birisiydi. Tuhaftı. Öz babamı tanıyordum ve tanımak istemiyordum, babam olarak gördüğüm kişi çoktan öz kızına babalık etmeye çalışıyordu.
Aslında tuhaftır ki ben de bir başkasından baba kelimesini çaldım, bu yüzden en adi hırsızlardan biriydim. Peki benden baba kelimesini kim çalmıştı?
Güray Demirel'e baba deme hakkım elimden alınmıştı ve seçimi kendisinin yaptığını biliyordum. Faruk Poyrazoğlu'na baba deme hakkımı evlatlık olduğum gün elimden almışlardı, yıllar sonra yeniden baba demek istediğimde öz kızı karşıma çıkmıştı ve ben de ondan bu kelimeyi çaldığımı anlamıştım.
Faruk Poyrazoğlu'nun öz kızı olduğumu düşünmeyi severdim. İşini ön planda tutmasına rağmen bana bir babanın şefkatini verirdi. Henüz çocukken birlikte pazarları anneme kahvaltı hazırlardık, yaz akşamları birlikte dondurma yemeye sahil kenarına giderdik ve ben bilerek ona sarılır, göğsünde uyuyormuş gibi numara yapardım. Aslında komikti, büyümeme rağmen hala aynı numarayı yapıyorum ve babam da her seferinde inanıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKASI
General FictionDoğukan Arınç Balcı. Dünyasını, bize yaşamı anımsatan bütün canlı renklerden soyutlamış ve en az kendisi kadar hissiz bir hayat olan griyi yaşıyordu, dünyasında ona ait tek renk, griydi. Tehditkar, sert, hükmedici ve çekici görünümünün ardında...