Bölüm 17: "KARMA"

4.3K 130 86
                                    

"Saat üç olmuş, resimler buruşmuş, karlar erirken saçlarımda. Sen hep güzelsin, benimse içtiğim her bir damla yaralarıma vurmuş..."

Yıllar sonra aynı şarkıyı dinlerken, aynı söğüdü penceremin kenarından izliyordum.

Yaz ayının canlılığında hayat bulmuş ağaç, sonbahar ve kış geldiğinde yavaşça ölecekti ve ilkbaharda yeniden doğacaktı. Yaşam döngüsüydü, doğmak için ölmek gerekiyordu.

Bir zamanlar evden çok uzaktım. Her gece evinin düşüyle uyuyan ve yollarda harcanan ömrüyle tek bir amaca hizmet eden, evinin hayaliyle şarkılar söyleyen bir ozan gibi.

Sayfalarda dans eden kelimeler, tarihin bilinmeyen zamanlarında, bilinmeyen insanlarıyla, bilinmez bir geçmişle tek bir geleceği anlatıyordu. Evinden nedeni bilinmez bir şekilde uzaklaşmış, yollarda birçok güçlükle karşılaşmış ve usulca evine gitmek üzere olan, tekinsiz yollarda evinin düşüyle devam eden görünmez bir kahraman.

Kahraman olmak şehri kurtarmak mıydı yoksa bir ideal uğruna dünyayı değiştirmek miydi?

Kimisi bir orduyu yok ederek kahraman olurdu, kimisi peleriniyle gökyüzünde süzülürken, ancak öyle kahramanlar vardı ki sessizliğin karanlık köşesinde hayat varmış gibi sinmiş, nokta kadar küçülüp silinmenin ucunda var olmaktan çok uzak kadar bilinmezken.

Akhiellus yılların harcadığı kırılmış gri heykellerde bir komutan ve kahramandı, ancak bilinmeyen zamanda bilinmeyen kimseler büyük birer kahramandı.

Herkes kahraman olmak isterdi ama kimse kahraman olacak kadar cesaretli değildi. Kimi göğsünde kahramanlığının küçük zaferi olan apoletlerle dimdik dururken kimisi başı öne eğik, melankolik ifadesiyle görünmeyen kahramanlar oluyordu.

En güzel his ve en büyük kahramanlık başkası uğruna kendini feda etmekti. Bir başkasının gözlerindeki parıltı, dudaklarındaki gülüş ve yüreğinde çırpınan mutluluk için kendini feda etmek. Seçtiğim yolda yalnızca kendimi feda etmiştim ve başkalarının mutluluğunu da beraberimde götürmüştüm. Ellerimdeki mutluluk yığınlarını kullanmamıştım, kendimi ve başkalarını cezalandırmıştım.

Ancak yıllar sonra yeniden başlama fırsatını vermişti. Evimdeydim. Bakışlarım karanlık sokakların içinden çıktı. O büyük ağaç yine oradaydı ve evime dönmenin verdiği keyifle beni kucaklıyordu. Bana evden kaçma fikrini düşündüren söğüttü, ancak geri dönünce evimde beni yabancılamayıp beni kucaklayan tek varlık da oydu.

Günün birinde söğüdüme bakarken gitmeyi düşünmüştüm, benim için fikrim sorulmadan planlanmış bir gelecek vardı. On birinci sınıfta ekonomi dersleri almak, kapıma bırakılan özel üniversite broşürleri ve üniversite sınavı geldiği zaman okuduğum alanın sürekli kötü yönlerinin söylenmesi. Söğüde bakarken gerçekleri görmüştüm, kendim için planladığım gelecek İstanbul'da değildi, kendimi ait hissettiğim yer burası değildi, bu insanların arasına ait değildim.

Uzaklara gitmenin hayalini kurmuştum, benim için gelecek oradaydı, sadece cesaretim yoktu. Üniversite sınavına çalıştığım geceleri anımsadım, geleceğim zaten benim için şekillendirilmişti, sadece arkama yaslanıp kabul etmem gerekirdi ancak ben çalışmıştım. Çok fazla çalışmıştım, kafamda ailemin vizyonunu taşımak yerine kendi vizyonumu yaratmak vardı.

Bir temmuz akşamı üniversite tercihim tuttuktan sonra ailemle uzun bir tartışmaya girme zahmetinde bulunmadan, düşünmeden ve cesareti yüreğimde hissettikten sonra bavulumu topladığım gibi cebimdeki altı yüz küsur para ve on dört yaşımda hediye edilmiş bir yazlığın anahtarıyla yatağımı acı bir sıcaklıkla terk etmiştim. Dört saat sonra İzmir'de bir başınaydım. Tatil dışında başka bir amaçla gitmediğim bir şehirde yaşamayı göze almıştım.

BAŞKASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin