Bölüm 38: "CAZİBE"

2K 85 46
                                    


Merhabalar, BAŞKASI soru-cevap videosunun ikincisi multimedyada var, yine sesim kısık olduğundan maruz görün. Herkese iyi geceler veya sabahlar. 

-

Hiç yalnızlığın tadını göğüs kafesinizde hissetmiş miydiniz? Kalabalığın içinde yalnızlıkla baş başa kalmış mıydınız? Hiç gürültünün içinde sessizliği dinlemiş miydiniz?

Renkli ruhlarını koyu bir tona çevireceğini düşündüğü için, sonunda büyük bir hüzün olduğunu düşündükleri için insanlar yalnız kalmaktan korkardı.

Bir yerden sonra bazı şeyler herhangi bir anlam ifade etmezdi, insanların anlamak istemediği şey tam olarak buydu.

Herkesin kendisiyle baş başa kalacağı bir an gelirdi.

Herkesin kaybedeceği bir an gelirdi.

Dostlukların kutsallığı, ailenin sıcak yuvası, şefkatli sevgilinin kolları, içkiler, sigaralar, romanlardaki düzmece hayatlar. Hepsi tadını yitiriyordu tadıldıkça, insanın hayata karşı ruhunun bel bağladığı her şey bir zaman sonra sahteleşiyordu, insana gerçek hissettiren tek şey kendisi oluyordu.

İşte o an insan kendisiyle baş başa kalıyordu. İnsan her şeyini kaybediyordu.

Kendisiyle baş başa kalan insanlar, ıssız bir limandan yolculuğa çıkmış, okyanusun ortasına atılmış kadar çaresizdir. Dibine kadar çaresizliğe batmak kaderlerinde vardır ta ki yeni bir kara parçası bulana kadar. İnsanlar ya çaresizliğin dibine batar ya da nefes alabilmek için yüzerdi.

Çaresizliğin dibine batanlardandım, öyle çaresizdim ki bir viski şişesinin dibinde çare arardım.

Kimse bir damla içkide çare arayacak kadar çaresiz olmamalıydı.

Bir viski şişesinin dibinde bulmuştum aradığımı. Bir kurtuluş, bir yakarışın sonu. O kadar çok içmiştim ki artık içki şişeleri bile benim dertlerimi yok etmiyordu.

Kördüm, bütün acılara rağmen hala mutluluğun olduğu göremiyordum. Sağırdım, mutluluğun sesinin çocuk parkında olduğunu duyamayacak kadar, hissedemiyordum çünkü hissettiğim her şey hiçlikti.

Acı veriyordu. İnsanlar anlamıyordu.

Bir zamanlar mutluğa yakındım, gerçek bir şeyler hissedebiliyordum. Ancak her şey gibi bu his de değişmişti, bütün hislerimin üzerine bir örtü gibi örtülen ve koca bir boşluk olan hissizlik nasıl içimi dolduruyordu anlayamıyordum.

Hep kör olan birisi siyahı sahiplenirdi ama sonradan gözlerini kaybeden birisine renkleri bir kez daha göremeyecek olmak muazzam bir acı verirdi.

Tanıdık hissizlik duygusu içime yayılırken tanıdık sokakları ve caddeleri boş boş izledim.

Bu caddeler benim 17 yaşımdı. En özel yaşım. Eski Ayça Poyrazoğlu'nu kaybetmeden önce geçen ıssız günlerin bekçileriydi sarı ışıklar, kalbimdeki ihtirasları yitirmeden, hayallerimle yürüdüğüm caddelerdi.

İronikti, hayallerle yürüdüğüm ıssız caddelerde şimdi hayal kırıklarının can acıtan parçalarına basarak yürüyordum.

Caddelerde ruhunu yaşatan bir kız vardı 17 yaşında, ismi Ayça Poyrazoğlu'ydu. Bu boş caddeler onun hayallerinin bekçiliğini yapmış, bu boş caddeler onun adını kaldırımlarına kazımıştı. Ve Ayça Poyrazoğlu, 22 yaşında caddelere döndüğünde bu caddeler onu başkalamıştı.

Bedenimi sersemleten içkiler içimde alev alev yanıyordu, ağırlaşan gözlerimi sarı ışıklardan çekerken bir adım atmaya takati kalmamış bedenimi sokak ışığının altından çekerek eve doğru sürükledim, kaç dakika boyunca sokak ışığına baktığımı bilmiyordum ama ensem tutulmuştu.

BAŞKASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin