HÜKÜMRAN

426K 11.2K 19.2K
                                    


"Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima, mutlaka bir kadını gösterir..."

Merhaba...
Buraya saat ve tarih bırakmanızı istiyorum.

Bu hikâye; hayata bir sıfır yenik başlayan, istemediği yaşamlara mecbur bırakılan, kadın doğmanın ağır yükü altında parçalanan ve hayattan acımasızca koparılan tüm kadınlara...

♠️

HÜKÜMRAN

İyilikle kötülük arasındaki derin uçurumu, insanların sonu gelmeyen fani istekleriyle zinhar körelmeyen doyumsuz çıkarları dolduruyordu. Şeytana secde eden zavallı ruhlar vardı, bir imtihan için gönderildikleri hayattan istediklerini, her zaman hileyle alırlardı. Bazen söke söke, bazen acıta acıta... Hayat ise kullanılmışlığının faturasını, iyilerin yüreklerine keserdi.

Bu, sarsılmaz bir kanundu.

Ya da...

Haksız ve kanlı bir tekerrür...

Saatlerdir aynı sandalyenin üzerinde kıpırdamaksızın oturan bedeni, içinde can çekişen bir ruhu ağırlıyordu. Ağrıyan uzuvlarının hiçbir ehemmiyeti yoktu. Zira şu an hissettiği hiçbir hissiyat, fiziksel bir boyutta değildi. Bulunduğu odanın, bir mahzeni andıran karanlık ve soğuk duvarlarına rağmen gereğinden fazla terlemişti. Ziyanı yoktu. Dermansız avuç içlerini, yırtılmış, kirli pantolonunun üzerine bastırdı. Faydasızdı. Vücudunu esir alan o soğuk ateş hissi saç diplerini yakarak, geçen her dakikada şiddetleniyordu. Kimin umurundaydı?

Yemin edebilirdi... İnsanların insanları yaşarken öldürdüğüne, bir insanın hiçbir darbe almadan da her yeri yara içinde kalmışçasına acı çekebildiğine...

Ne bugünü, ne de gecesini... Ne burada geçirdiği saatleri, ne de buna mecbur kaldığı o meyus hadiseyi... Nefes almaya devam ettiği ömürce unutamayacağı en bedbaht anısı olarak zihninin bir köşesinde kıvrılı kalacak, alnına bir damga gibi işleyen o suçun günahıyla yaşayacaktı.

Belki de bu leyl vakti, ruhunu bu ana hapsedecek, ne kadar büyürse büyüsün hep bu anı yaşamakla mükellef olacaktı. 

"Otuz dört yaşındaydı..."

Masanın diğer ucunda oturan adamın tok sesi, görünmez bir silahın şakağına dayanmasına eş değerdi. Genç komiserin konuşması, şaşkın bir tınıyla devam etti. "Ve yaşadığı çevrede, oldukça önemli birisiydi..."

Vakur bakışlarını karşısında oturan genç kıza dikti. Birazdan sorgu bitecekti fakat hala işine yarar tek bir cümle duyamamıştı suskun dudaklarından. Sanki saatlerdir boş duvara konuşuyordu. Bu küçük kız, neden bu kadar tepkisizdi? Belki de ürküyordu... Üzerine gereğinden fazla gittiğini düşünerek, babacan bir tavırla yaklaşma kararı aldı. Derin bir nefes alarak arkasına yaslandığında, ağrıyan sırtını es geçerek mesleğine aykırı bir şekilde konuşmaya başladı.

"Söylesene?" dediğinde sesi acır gibi çıkıyordu. "Hiç korkmuyor musun?"

Bir tepki beklediği kızın bembeyaz olmuş dudakları hareketlendi. Solgun bakışlarını çevreleyen kirpikleri kırpıştı ve yüzünde genç adamın içine şüphe düşürecek bir ifade belirdi.

"Korkuyorum desem..." Yutkundu. Sesi, çaresizlik doluydu. "Sesimi duyar mı birileri?"

Ellerini sıkma raddesine getiren genç komiser dudaklarını birbirine bastırdı. Ne söyleyebilirdi ki? Şuan sarf edeceği hiçbir cümle umut verici değildi. Yalan konuşamaz, bu küçük kızı kandıramazdı. Bir bebek masumluğundaki mahzun yüzü, dünyanın en acımasız insanını bile insafa sürüklerdi. Beş yıllık meslek hayatında, gardını ilk kez bu kadar düşürebilen tek suçlu bu genç kızdı.

HÜKÜMRAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin