Linkin Park - In The End
HÜKÜMRAN
7
"FERFECİR"
Dejavu.
Şu an yaşadığım anın bana hissettirdiklerinin, kelime anlamı buydu.
Yıllar öncesinde kalmış bir hatırayı, zihnimin derinliklerinden cımbızla çekip çıkarmışlar gibi hissediyordum. Sanki tüm bunlar yaşanmamıştı, ellerim kana hiç bulanmamıştı ve o dört duvar arasında geçirmemiştim koskoca dört yılımı... Sanki hâlâ on yedi yaşındaydım, evimizin olduğu dar, arnavut kaldırımlı sokaktaydım ve mahallemizin serseri çocuğu bana bakıyordu.
Hiç ummadık bir zamanda kapıyı çalan Tanrı misafiri gibi karşımda duruyordu, Gediz Kandemir. Yıllar sonra ilk defa tanıdığım birini görmek, tüm yaşanmışlıklarımı gözlerimin önüne sermişti. Acı olan ise, o hatıraların hiçbirinde mutlu olduğum bir an yoktu.
En az benim kadar afallamış, benim kadar donuk bakıyordu Gediz'in gözleri. Benimle böyle bir mekânda, gecenin bir yarısı karşılaşmayı hiç beklemediği bakışlarından belliydi. Geride bıraktığımız dört yılın, ondan neler çaldığına dair bir fikrim yoktu. Ama o, içerde geçirdiğim yılların benden neler çaldığını çok iyi biliyordu.
Bugün bu halde olmamın bir sebebi de Gediz'di. Çocuk yaşımda ona inanmış ve evden kaçmıştım, sonrasında onun bana bulduğu kurtlar sofrasında çalışmaya başlamıştım. O zamanlar Gediz de çocuk sayılırdı. Henüz yirmi yaşında bile değildi. Her ne kadar beni o bataklığa sürükleyen Gediz olsa da, hiçbir zaman ona kızgın olmamıştım. Tüm bunları yaşamamı istemezdi. En azından ben öyle sanıyordum.
Ama şimdi Gediz, karşımda Sökeli lakabıyla duruyor olabilirdi. Eğer Aybars'ın bahsettiği şekilde, Gediz'in geçmişte bir parmağı varsa ve beni bile isteye kandırmışsa onu öldürebilirdim. Bunu hiç düşünmeden yapabilirdim.
Aybars, koluma geçirdiği parmaklarını yavaşça çekip benden uzaklaştı. Sanırım aradığı adamı bulduğunu sanıyordu fakat ben bundan emin değildim. Gediz Kandemir, Sökeli lakabını verdikleri adam olamazdı. Daha doğrusu, benim inanmak istediğim şey buydu. Başka türlüsünü kaldıramazdım zira buna gücüm de yoktu. Sırtımdaki bıçak yaraları bana fazlasıyla yetiyordu.
Ne yapacağımı bilemez bir vaziyette ortalık yerde dikilmeye devam ederken, Gediz barmenin yanından ayrıldı ve bana doğru adım attı. Büyümüştü, en az benim kadar büyümüştü. Genç bir adam olmanın yüzüne verdiği olgunluk onu heybetli gösteriyordu, halbuki henüz yirmi dört yaşındaydı. Yüzünde hafif bir sakal vardı, saçları ise üç numaraya vurulmuş gibi kısacıktı. Hâlâ serserinin teki olduğuna adım kadar emindim lakin dışarıdan bakıldığında adam akıllı biriymiş gibi görünüyordu. Yılların onu değiştirmiş olmasına rağmen arkası dönükken bile tanımış olmam fazla acımasızdı.
Gediz'in şaşkınlıktan sıyrılan surat ifadesi asabiyete boyun eğdi. Bana doğru adım attıkça çattığı kaşları ürkütücüydü. Yıllar bir insanı ne kadar değiştirirse değiştirsin, asla değişmeyen tek şey gözlerin rengiydi. Yeşil ve mavinin karışımı, çakır rengi bakışlara ev sahipliği yapan gözleri üstümden bir an bile çekilmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜKÜMRAN
Roman pour Adolescents"Gitmek mi istiyorsun?" diye sordu. "Evet," dedim. "Gözlerime bak," dedi. Baktım. Ve saatler sonra bakışlarında ilk kez, ufacık bir ihtimalle cebelleşen şüpheyi gördüm. "Ben sana her şeyimsin dedim. Ama sen hiçbir şeyimmişsin." Artık yapabilecek hi...