V | u z l a ş m a

131K 8.4K 7K
                                    




Cem Karaca - İşte Geldik Gidiyoruz

HÜKÜMRAN

5

"UZLAŞMA"

Ya bir yarasın ya da bir bıçak.

Ya suçsuzsun ya da bir kaçak.

Bu haksız dünyanın orta yolu yok.

Ya saplanacaksın birilerinin kalbine,

Ya da izin vereceksin, seni paramparça etmelerine.

Ben, bıçak olmayı seçtim. İnsanların gözünde bir canavar olmak pahasına yenilen değil, kazanan olmayı istedim. Dışarıdan bakıldığında her zaman güçlü görünmeliydim. Paramparça hayatımın bana bıraktığı tek mirastı bu. Asla gözyaşı dökmemeli, başımı öne eğmemeliydim. Ne savaşlar görürsem göreyim, yıkılmaz bir kale gibi dimdik durmalıydım. Çünkü zayıf olmak mağlup olmak demekti. Güçsüz olmak, kötülerin ayakları altında ezilen bir kum tanesi kadar değersiz olmak demekti.

Avuçlarıma sızan kanın kışkırtıcı sıcaklığı, ellerimin bir kez daha kirlendiğinin kanıtıydı. Ellerim titriyordu. Dudaklarımın arasına gizlenmiş isyankâr çığlık, parmak uçlarımdan bileklerime kadar uzanan titreme ve düşüncelerimi bütünüyle ele geçirip beni savunmasızlığa itekleyen o çaresizlik hissi... Tüm bunlar ne kadar da tanıdıktı.

Bir o kadar da yabancı.

Bir daha asla düşmek istemediğim karanlık bir kuyunun tam ortasındaydım. Zihnimde çaresizlik naraları, bileklerimde görünmez bir kelepçenin düşüncelerime vuran soğuk yankısı...  İyi ki yaptın diyen şeytanın tiz kahkahası, hırpalıyordu susturmaya çalıştığım vicdanımın haykırışını... Oysa değişmiyordu gerçek. Bir kez daha düştün, dedi kalbim. Yaralanan o, ölen sensin, dedi içim.

Ellerim dört yıldan sonra tekrar kirliydi. Parmaklarıma sızan kanın sahibi, öldürdüğüm adamın kardeşiydi.

Ağzımın içinde kavruk, tuhaf bir tat vardı.

Kendine gel Berzâh.

O bunu hak etti.

"Bunu sen istedin," dedim cesaretle. Dudaklarımdan dökülen nefes dudaklarına doğru son kez salınırken kendimi geri çektim. Aybars'ın gözleri hâlâ kapalıydı lakin çehresinde acı çektiğini belli eden bir ifade yoktu. O an beline saplamış olduğum bıçağın üzerinde duran elimi çekmek istedim fakat o, elini elimin üzerine kapatarak durdurdu beni. Kanlı ve soğuk parmaklarım onun sıcak avuç içine hapsolduğunda uzun ve gür kirpikleri aralandı. Siyah bir kuyuyu andıran bakışları, içinde yıllar sonra aynı ateşin harlandığı göz bebeklerime acımasızca tutundu.

Yüzünü yüzümden uzaklaştırırken kafasını yavaşça boynuma doğru eğdi.

"Yanlış yere sapladın," dediğinde sesinde acının izleri yoktu. Sanki tenine bir bıçak gömülmemiş, sanki bedeninden kan akmıyormuş gibi umursamazdı. Sesindeki nefretin zehri, kulaklarımdan içeri aktığında anladım ki dudakları tenime değmek üzereydi. Avuçlarına hapsettiği parmaklarımı bıçağın üstünden çekerken, nefesindeli tehlikeli rüzgâr boynuma çarptı.

"Buraya saplaman lazımdı." Parmaklarımı bıçağın bir milim üstüne bıraktığında bedeni üstüme yıkılmış gibiydi, tüm ağırlığını üzerimde hissediyor fakat tepki veremiyordum. Sanki yara alan benmişim gibi uyuşmuş, halsiz ve hissizleşmiştim. "Tam burada karaciğer var," dediğinde sesi fısıltılı bir tona dönüştü.

HÜKÜMRAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin