Bağzıları - Zaten Kırılmış Bir Kızsın
HÜKÜMRAN
2
"FAHİŞE"
Özgürlüğe ramak kala kilitlenecekti üstüme mahkumiyetin kapıları. İçimdeki kız çocuğu çaresizce ağlarken, şeytanla masaya oturacaktı hissiz kadın. Ve ödetecekti çektiği acıları. Akıtacaktı gözlerden, hiç yere akıttığı gözyaşlarını.
Karşımda oturan genç adamın karanlık bir kuyuyu andıran gözlerine baktığımda, gördüğüm tek şey intikamın önünde diz çökmüş aciz ruhuydu.
Zihnimde hâlâ az önce kurduğu cümle yankılanırken "Etmiyorum," dedim gözlerimi gözlerinden ayırmadan. "Bataklığın içine doğmuş ve yanarak büyümüş birini bu şekilde korkutamazsın." Bakışlarımı üzerindeki pahalı kıyafetlere çevirdiğimde yaşanmışlıklarım sessiz birer kahkaha savurdu cümlelerine. "Ama sen dikkat et..." Alay dolu kahkahalarım dudaklarımın kıyısında intihar etti. "Yolun sonunda varacağımız o bataklıkta üzerine çamur sıçramasın."
"Fazla cüretkârsın." Sesi kısık çıkmıştı. "Fakat şaşırmadım. Henüz on yedi yaşında katil olan bir kadın elbette korkusuz olmalıydı... Sadece aradan geçen zaman, seni daha da arsızlaştırmış." Susup sert bir soluk aldığında, göğsü bana yaşatacaklarının hazzıyla kabardı. "Ama öğreneceksin dünya kaç bucakmış..."
"Hiçbir şey öğrenmeyeceğim." Ondan korkmadığımı haykırır gibi baktım gözlerine. "Sen bana bir şeyler öğretebilecek son adam bile değilsin."
Sözlerim karşısında ruhsuzca güldü. "Göreceğiz Berzâh. Ne de olsa uzun ve çetrefilli bir yolumuz var."
Berzâh.
Berzâh Duman.
Adımın anlamı; dünya ile ahiret arası, ruhlar alemi demekti. Adımı babam koymuştu. Belki de bu, adımdan nefret etmeme en büyük sebepti.
Dudaklarını birbirine yaslarken gözlerime bakmayı sürdürdü. Kahverengiye uzak, siyaha oldukça yakın olan ürkütücü bir göz rengine sahipti. Uzun kirpikleri iri gözlerini ortaya sererken, çattığı düz ve kalın kaşlarına değiyordu. Dudaklarının rengi mora çalıyordu, ne inceydi ne de kalın. Küçük ve biçimli burnu yüzündeki en kusursuz detaydı belki de. Düzgün çene kemiği ve içe çökük yanaklarıyla kusursuz dış görünüşlüler sınıfında yer alıyordu.
Yeni çıkmış sakalları vardı yüzünde, siyah saçları güre yakın ve dağınıktı. Kaç yaşındaydı? Benden çok da büyük olamazdı. Temiz ve düzgün bir çehreye sahipti lakin gözleri, kirli ruhuna aynalık etmenin acısıyla can çekişiyordu sanki.
Sıcak kahvenin içinden çıkardığı ıslak parmaklarına aldırmadan fincanı sardığında, tıpkı onun gibi masanın üzerine doğru eğildim. Gözlerime en az onunki kadar nefret kokan bir bakış yerleştirdim.
Aybars Kıratlı.
Dört yıl önce ölümüne sebep olduğum adamın, Savaş Kıratlı'nın kardeşi.
Bunu dört duvar arasına hapsolduğum ilk yılda, acı bir şekilde öğrenmiştim.
"Ama benim yolumda sen yoksun," dedim sert bir sesle. "Maksadın ne senin? İntikam mı istiyorsun? Abinin canına karşılık benim canım falan?" Cümlelerime eklediğim kinayenin yanı sıra tek kaşımın havaya kalktığını hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜKÜMRAN
Teen Fiction"Gitmek mi istiyorsun?" diye sordu. "Evet," dedim. "Gözlerime bak," dedi. Baktım. Ve saatler sonra bakışlarında ilk kez, ufacık bir ihtimalle cebelleşen şüpheyi gördüm. "Ben sana her şeyimsin dedim. Ama sen hiçbir şeyimmişsin." Artık yapabilecek hi...