Final (I)

484 20 13
                                    


(I)

Tik tak, tik tak...

Hiçbir ifade olmayan gözlerimle duvara bakıyordum. Kafamın içinde bir sürü gürültülü ses olmasına rağmen, duvardaki saatten gelen kısık sesi beni rahatsız ediyordu. Ruhum o kadar boştu ki hissedemiyordum bile. Kendi düşüncelerim arasında boğuluyordum, sanki bir hapse tıkılmıştım.

Bu bekleme odasından nefret ediyordum, çünkü bana hayatın tozpembe olmadığını gösteriyordu. Gözlerinin altı uykusuzluktan çökmüş insanlar, her görüşmede uzun kollu kazak giyenler –herkes nedenini çok iyi bilse de kimse birbirine bunun hakkında soru soracak cesareti bulamıyordu.-, endişeden çıtları bile çıkmayan insanlar, mükemmelliğe sahip olmak isterken bir deri bir kemik kalanlar ve kafalarında oluşmuş kişilikleri öldürmeye çalışanlar.

Bu odadaki herkesin problemi farklı olsa bile hepimizde bulunan bir duygu vardı.

Acı.

Hepimiz bunu hissediyorduk, yanımda oturan kadın, çaprazımda bulunan ve çocuğuna destek çıkmaya çalışan baba, hepimiz bu duyguyu derince hissediyorduk. Hastaneye girerken etrafta tanıdık olup olmadığını kontrol etmek, paranoya yaşamak ve olabildiğince hızlı adımlarla içeri girmek. Bunu herkes yapıyordu, çünkü insanlar anlamıyorlardı.

Acının ne demek olduğunu, sana ne kadar kötü şeyler yaptırabileceğini. Yaşamayanlar dışında kimse bilmiyordu.

''Laura Marano?'' Doktorumun sesini duymam ile birlikte ona başımı çevirdim ve bana gülümseyerek içeri gelmemi söyleyen Bayan Jefferson'ın yanına gittim. İçeri geldiğimde kapıyı kapattım ve o masasına bende karşıdaki koltuğa oturdum.

''Bugün nasılsın, Laura?''

Biraz üzgün, biraz yaralı ve biraz da umutlu, çok az umutlu.

''Her zamanki gibi.''

''Olan bitenleri anlatmak ister misin?''

...Ross'un Ağzından...

Riker'la son olanlardan beri hiç konuşmamıştık, Rydel aramızı düzeltmeye çalışsa da ikimizde adım atmaya çalışmıyorduk, bizim bu halimiz yüzünden o da denemekten vazgeçmişti.

Herkes aramızda bir kızgınlık olduğunu bilse de, kimse hakkında bir şey demiyordu. Herkes pozitif bir şekilde davranıyordu, pek bir şey değişmemişti.

Okulda ise durumlar biraz farklıydı, Andres günlerdir okula gelmiyordu. Ona neden o mekânda bulunduğunu bir türlü soramamıştım.

Fakat bu sabah okula gittiğimde her şeyin farklı olduğunu gördüm. Andres okuldaydı ve oldukça mutlu görünüyordu. Laura ve Megan'la konuşuyordu, direk yanına gidip konuyu açmayacaktım. Laura ve Megan'ın uyuşturucu işini bilmelerini istemiyordum, Andres'i yalnız yakalamalıydım.

''Selam.'' Her şey normalmiş gibi yanlarına gittim. Hepsi selamıma karşılık verdikten sonra muhabbet etmeye başladık, zil çaldığında da herkes kendi sınıflarına gitti.

Andres ile dersimiz aynıydı, tarih dersine gidiyorduk. Laura ve Megan'ın yanımızdan uzaklaştığından emin olduktan sonra Andres'i durdurdum.

''Biraz konuşabilir miyiz?''

''Önemli bir şey mi var?''

''Hayır, yani evet. Bak Andres, seninle cidden konuşmam gerekiyor.''

''Peki.'' Olumlu cevap almamla birlikte onu bahçeye yönlendirdim ve kimsenin bizi göremeyeceği veya dinleyemeyeceği bir yere getirdim.

''Lafı uzatmadan olaya gireceğim.'' Derin bir nefes aldım. ''O partide ne arıyordun?''

Gizemli ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin