Mathius'un aklına uyuyordum. Yaptığımın sonuçları neler olacaktı hiçbir fikrim yoktu. Brandon'ı göreceğim diye başlayan bu iş, Mathius'a yardım etmeye kadar gitti. Onunla bir yolculuğa çıkacaktım. Görevinde ona yardım etmeye çalışacaktım. Henüz o da ne yapacağını bilmiyordu ama ortak fikirlerimiz oluşmaya başlamıştı.
Havalar giderek soğuyacaktı. Yanıma az ama ihtiyacım olan şeyleri almak zorundaydım. Mathius bana gereksiz şeyleri yanıma almamam için tembih etmişti. Zaten ben de yanıma çok fazla bir şey almak istemiyordum. Sırt çantama baktım. İyiki bu geniş sırt çantasını almıştım. İşime yarayacaktı. Sadece içine koyacaklarımı iyi seçmeliydim.
Kapım hızla çalındı. Hatta yerinden sökülüyordu demek daha doğru olurdu. Kapıdakinin kim olduğunu anlamak zor değildi. Çantamı bırakıp kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda Mathius'un şaşkın bakışları ile karşılaştım.
"Sen hala hazırlanmadın mı? Merlin'in gözü adına! Daph, çok uyuşuksun." Mathius, direkt içeriye geçmişti. Altında kalın siyah bir kot vardı. Üzerinde de kalın bir ceket vardı. Sırt çantasını yere bıraktı. "Daph, iki tane kıyafeti çantana sokuşturamadın mı?" diyerek dolabıma yöneldi. Bu çocuk beni gerçekten sinirlendirmekten başka bir şey yapmıyordu. Hızla yanına gittim. Dolabımı ne diye karıştırıyordu şimdi.
"Şu kot iyi, kalın ve sağlam duruyor. Bunu giy." Diyerek siyah kotumu bana fırlattı. Ardından kalın yün kazağımı da yüzüme attı. Montumu askıdan çıkarıp yatağımın üzerine bıraktı. Ardından ayakkabılarıma bakmaya başladı. Onun ayağında bot vardı. Sanırım hava bozacağı için böyle giyinmişti. Siyah botlarımı da alıp yatağımın üzerine fırlattı.
"Ne duruyorsun, gidip banyoda üzerini değiştirsene." Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Hızla banyoya ilerledim. Çok hızlı hareket ediyordu. Vakit kaybetmek istemediğini anlıyordum. Banyonun kapısını kilitledim. Hızla üzerimi değiştikten sonra saçlarımı düzelterek banyodan çıktım. Mathius masamın üzerindeki defterlere ve kitaplara bakıyordu.
"Umarım not defterimi karıştırmadın?" dediğim de bana döndü. Başını iki yana salladı.
"Yanına birer kat kıyafet al, özel eşya falan. Çok fazla karıştırmak istemedim." Diyerek dolabımı gösterdi. Yanaklarımın kızardığını hissediyordum. En azından düşünceliydi. İç çamaşırlarımın olduğu yeri karıştırmamıştı. Sırt çantamı dolabın yanına getirerek lazım olan kıyafetlerimden birer kat içine koydum. Dolabımın kapağını kapattıktan sonra botlarımı ayağıma geçirdim. Masamın başına geldiğim de Mathius duvardaki resimlere bakıyordu. Sanki onları önceden görmemişti.
Masamın üzerindeki eşyalarıma baktım. Sadece not defterimi ve birkaç resim kalemimi çantamın içine attım. Bu sırada Mathius'u arkamda hissettiğim de irkildim. Parmakları saçlarımda gezerken ondan uzaklaşmaya çalıştım ama saçımı çekerek beni engelledi.
"Şapşal kız, dur da saçını öreyim." Dedi. Sesi yumuşaktı. Saçımı ördükten sonra boynuma bir zincir astı. Ucunda Apollon'un bana verdiği tüy ve ufak taşlar vardı. "Kehribara benzeyen 'Kaplan gözü' cesaretli olman için. Ötekisi ise 'Kalsedon' doğru düşünmeni sağlar, duygusal ve ruhsal dengeleyicidir." dediğinde yüzümü ona döndüm. Yüzünde çocuksu bir tebessüm vardı.
"Teşekkür ederim." dediğimde o da kendi zincirini gösterdi. Gülümseyerek kolyeme baktım. Zinciri kazağımın içine koyarak sırt çantamın fermuarlarını çektim.
"Hey, bu resimleri almayacak mısın?" diyerek Morrigan'ın resimlerini, Crovie Köyü'nün resmini bana getirdi. Masanın üzerine bıraktı. Panoma yaklaşıp Brandon'ın portresini aldı. "Sanırım bunu da almak istersin." Diyerek diğer resimlerin üzerine bıraktı. Başımı bir kez salladım. Onları yanıma almak istediğimden emin değildim. Şeffaf dosya çıkararak resimleri içine düzgünce koydum. Dosyayı da çantama yerleştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)
FantasyHayatın karşımıza neler çıkarabileceğini asla tahmin edemeyiz. Yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız olayların sizin yaşınızla, ruh sağlığınızla ya da olgunluğunuzla hiçbir alakası yok. Yokmuş. En azından hayat bunun bir örneğini bana y...