Mathius ile birlikte istasyondan hızla çıktık. Nereye gidiyorduk bilmiyordum? Tuhaf bir rüya görmüştü ve onu gerçekleştirmek istiyordu. En azından sadece bunu biliyordum. Doğal olarak ben de onun yanında olacak, ona yardım edecektim.
Mathius fazla hızlıydı. Ben de ardından gidiyordum ama yavaş olduğum söylenemezdi. Adımlarına yetişiyordum.
"Şimdi ne yapacağız? Nereye gidiyoruz?"
"Buraya uzak. Biraz yorulacağız."
"Ne olduğunu bana anlatacaksın."
"Verdiğim sözleri tutarım Daph," diyerek kolumu nazikçe tutup yürümeye devam etti. Koluma girdi demek daha doğru olurdu. Beraber hızla yürüyorduk ve yeni bir macera bizi bekliyor gibiydi.
Rüyasında kendi büyüğünü görmüştü. Merlin'in ona önemli bir şey söylediğini biliyordum. Onu çok önemsediğini biliyordum. Dediklerini de yerine getirmek istediğini de anlayabiliyordum bu nedenle.
Aberdeenshire'dan ayrılacağımızı düşünmüyordum. Merkezde dolanmaya başlamıştık. Çok fazla insan yoktu. Sabahın daha ilk saatleri olduğu için az insan olması gayet normaldi.
Bir bankın önüne gelince durduk. Mathius bankta oturan orta yaşlı adamı biraz süzdükten sonra yanına oturdu. Adam yarı sarhoş gibiydi.
"Merhaba, size bir şey sorabilir miyim?" Adam, baygın bakışları ile Mathius ve bana bakıp gülümsedi.
"Evet, tabi." Sesi beklediğimden daha düzgün çıkmıştı.
"Ben bir kale arıyorum. Buralarda olduğunu düşünüyorum."
"Burada bir sürü kale var evlat."
"Sarp kayalıkların üzerine kurulu bir yer olması lazım. Gizemli, mistik hikayeleri olan."
"Siz turist misiniz?" Adama gülümseyerek baktım.
"Evet, buraya yeni geldik ama gezi planımız yok. Şehrin haritası da." Dedim. Adamın gözlerindeki soru işaretleri kayboldu.
"Aklıma ilk gelen yer Dunnottar Kalesi. Orası sarp kayalıklar üzerinde. Dediğine bakılırsa mistik ve gizemli de olabilir."
"Dunnottar..." Mathius düşünceliydi. "Pekala, size çok teşekkür ederim." Diyerek yanından kalktı.
"O kaleye nasıl gidebiliriz?" Diye sordum.
"Aberdeenshire otobüslerinin kalktığı yeri biliyorsunuzdur. Oradan otobüse binebilirsiniz." Dediğinde tekrar gülümsedim. Başımla ona selam verdikten sonra Mathius'un kolunu tutarak yürümesini sağladım.
"Mathius nereye gideceğimizi biliyorsun değil mi?" Dediğim de başını bir kez salladı. "O zaman neden o adama sordun?"
"Çünkü öyle bir yer var mı öğrenebilmek için."
"Nasıl yani?"
"Adam ilk o kalenin adını söyledi, bunu beklemiyordum artık gerçekten her şeye inanıyorum."
"Bunu internetten de öğrenebilirdik. Ne zaman anlatacaksın?"
"İnsanlarla iletişim kurmak her zaman daha önemlidir Daph. Ayrıca o kaleye nasıl gideceğimizi bulduktan sonra."
"Otobüs?"
"Hayır, otobüs yok. Yürüyeceğiz."
"Ne?" Cırlayarak Mathius'a baktım. Gözlerini devirdi. O gözlerini oymak istiyordum. Bana o kadar yolu yürütecek miydi yani?
"Daph, yürümemiz gerekiyor. Yolda bir şeyler bulabileceğimizi düşünüyorum."
"Ne bulacaksın? Ya kale buraya çok uzaksa? O kadar yolu nasıl gideceğiz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)
FantasiaHayatın karşımıza neler çıkarabileceğini asla tahmin edemeyiz. Yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız olayların sizin yaşınızla, ruh sağlığınızla ya da olgunluğunuzla hiçbir alakası yok. Yokmuş. En azından hayat bunun bir örneğini bana y...