B12

665 77 9
                                    

Köye yaklaşmıştık diyemiyordum tabi çünkü hala ormanın içinde duruyorduk. Yola çıkamamıştık. İki gündür Mathius ile uğraşıyorduk. Rathalos olmasaydı belki de ona yardım edemeyecektim bile.

Şu iki gündür başımıza gelen ufak olaylar sadece bir elma ağacı yüzündendi. Gerçi bu elma ağacının bu ormanda ne işi vardı anlayamamıştım. Üstelik meyveleri de üzerindeydi ve taze görünüyorlardı. Mathius, o elmalardan biraz toplayıp yanımızda götürebileceğimizden bahsetmişti. Akşam vakti o ağacın yanına gitmemesini söylememe rağmen beni dinlememiş ağaca tırmanmıştı. Evet, kolay tırmanmıştı ama elindeki elmalarla aşağıya kolay inememişti. Kolay düşmüştü. En azından elmalara bir şey olmamış, ezilmemişti.

Ağaçtan düştüğü için ayağı incinmişti. Rathalos, ormanın içinde dolaşamadığı için sesini takip ederek onu ben bulmuştum. Bulduğumda ayağının üzerine basamıyordu. Mathius'u Rathalos'un yanına kadar zor taşımıştım. İki gündür de Mathius'un ayağının düzelmesini bekliyorduk. Rathalos'un bana yardımı ile ayağına bakım yapmıştım. Bugün ise keyfi daha çok yerindeydi. Ayağının üzerine basabiliyor, yürüyebiliyordu. Rathalos iki gündür belli aralıklarda nefesini Mathius'un ayağına üflüyordu. Sanırım bu iyileşmesinde en büyük etkendi.

"Sanırım bu akşam yola çıkabileceğiz Daph,"

"Rathalos, olmasaydı zor iyileşecektin."

"Hakkını yiyemem Daph, sen de benimle iyi ilgilendin."

"Ağaca tırmanmana bir daha izin vermeyeceğim."

"O elmalar çok güzel görünüyordu Daph,"

"Biliyor musun, Ethan amcam da elmaya bayılır. Özelliklede yeşil elmalara."

"Onunla ortak yanımız çok sanırım bu yüzden iyi anlaşabiliyoruz." Koluna girerek ayağa kalkmasında yardımcı oldum. Ceketini üzerine giydirdikten sonra fermuarını çekti. Yere eğilip büyü kitaplarını çantasının içine yerleştirmeye başladım. Çantasının içinde ona lazım olacak her şey vardı. Bu arada yemeğimiz ve suyumuz azalmıştı. Bu yüzden son saatlerde sadece elma yiyerek durmuştuk. Keşke ejderha gibi olabilseydik. O hala bir şey yememişti ve aç olduğunu düşünmüyordum.

"Teşekkürler Daph," Mathius mırıldanarak çantaya uzandı. Çantayı kendime doğru çektim. Başımı iki yana sallayıp çantayı kendi çantamın yanına bıraktım.

"Ayağın daha yeni iyileşti. Ağırlık kaldırmamalısın."

"Daph, ben iyiyim." Onu umursamayarak koluna girdim ve ağacın altına getirdim. Hafif sendeliyordu. Ağırlığını bana vermemeye çalıştığını fark edebiliyordum. Ağacın altına oturmasına yardım ettim.

"Şimdi biraz kestirmeye bak." dediğimde başıyla beni onayladı. Onu dinlenmesi için yalnız bırakarak açıklığın diğer tarafında oturmuş ejderhanın yanına gittim.

"Onun emrinde olmak sıkıcı olmalı."

"Ben ona bir bağla bağlıyım Kahin, beklememi istiyorsa beklerim." Gülerek ejderhaya baktım. Kehribar rengi gözleri yaşlı bakıyordu.

"Bağlılığını hissedebiliyorum."

"Bağlılığın anlamını biliyorsun Kahin,"

"Deli olduğumu düşünüyor musun Rathalos?"

"Sevgi için savaşanlara deli deniyorsa düşünebilirim."

"Bazen bu yaptığımın yanlış olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız ya da yaşayacağımız o kadar şey sadece Brandon'ı görmek için."

"İkilemlere düşmek, yanlışı seçmek, doğruyu görmek... Bunların hepsini yaşayacaksın Kahin. Sen bir insansın. Sadece kendi açından düşünmemeye çalış." Gözlerindeki yansımama baktım. Sadece kendimi düşünüyordum. Ejderhanın haklı olduğunu da biliyordum. Mathius'u da düşünüyordum ancak kendimi biraz daha ön planda tuttuğumda gerçekti.

THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin