Elimdeki iksir şişesine baktım. İçerisindeki sıvıyı inceledim. Hala iğreniyordum. İksiri hazırlamak zevkliydi ancak içmek için aynı şeyi söyleyemiyordum.
"Hadi Daph, iç." Mathius'a baktım. Derin bir nefes aldım. Burnumu tıkayarak şişeyi ağzıma götürdüm. İçerisindeki sıvıyı direkt yutmaya çalışarak içtim. İksirin iğrenç tadı boğazımı yaktı. Tüm sıvıyı içtiğimde şişeyi bıraktım. Ağacın arkasına doğru hızla giderek yere eğildim. Midemin içi öyle çalkantılıydı ki her şeyi dışarı çıkarmak istiyordum. Öğürmelerim öksürüğe dönüştüğünde Mathius yanıma gelip çömeldi. Saçımı geri atıp yüzümü kendine çevirdi.
"Geçti Daph, su iç." diyerek suyu bana içirdi. "İğrenç bir tadı olduğunu biliyordum Daph."
"Üzgünüm, kötü göründüğümü biliyorum."
"Şuanda iyiysen sıkıntı yok."
"İşe yarayıp yaramadığını nasıl anlayacağız?"
"Bunu ben de bilmiyorum." diyerek koluma girdi ve doğrulmama yardım etti.
"Bunu sen anlayabilirsin Kahin." Dönüp ejderhaya baktım. İksirin tadı hala ağzımdaydı. İğrenç tadı hissederek ejderhaya yanaştım.
"Nasıl anlayabilirim?"
"Hislerini kullanacaksın. İksirin bizim üzerimizdeki etkisi kendini şimdiden göstermeye başlamış olmalı. Öyle hissediyorum. Biraz daha geçtikten sonra bizi hissetmeye çalış, bize karşı hissiyatın azaldığın da büyü işe yaramış demektir."
Mantıklıydı. İksirin iğrenç tadını unutmaya çalışarak başımı salladım. Birbirimizi hissetmememiz iyi bir şey değildi. Birimizin başına bir şey geldiğin de bunu hissedemeyecektim. Bu dezavantajdı ancak yine de ötekilerin bizi hissetmeyecek olması iyiydi. Bir de iyi saklandığımız sürece sorun yoktu.
Mathius ile eşyalarımızı topladık. Burada eşyalarımızı unutmak istemiyorduk. Yola çıkacaktık. Asıl her şey şimdi başlıyordu. Olacaklar hala tadı ağzımdan gitmeyen iksirden bile kötü olabilirdi.
Biraz daha su içtikten sonra şişeyi çantaya yerleştirdim. Su bitmek üzereydi ve köye gidene kadar bize yetmeliydi. Çantamı sırtıma takıp Mathius'a baktım. O da tamamdı.
"Rathalos, çok hızlı gitmeyelim olur mu? Midem hala bulanıyor." diyerek Rathalos'a baktım. İrisleri kısılmıştı. Mathius kıkırdayarak yanımıza geldi.
"Tadı hala ağzında değil mi?"
"İğrenç bir şeydi. Bunu tekrar içmek zorunda kalmayacağız değil mi?"
"Bunu bilemiyorum Daph." diyerek kolumu sıvazladı. Yüzümü ekşiterek ona baktım. Bu iksiri bir daha içmek istemiyordum.
"Yola çıkmadan önce su bulmalıyız. Sadece sendeki ufak şişe doldu. Bu ikimize yetmez."
"Nereden bulacağız ki? Köye gidene kadar idare edemez miyiz?"
"İşimizi garantiye almalıyız. Bulduğum kulübede su yoktu. Evet, tuhaf değil mi? Banyosu var ancak suyu yok. Orada her kim kaldıysa suyu başka bir yerden getiriyor olmalıydı."
"Neden her seferinde bir aksilik çıkıyor?" diyerek hayıflandım. Rathalos'un kanadına tırmanmaya başladım.
"Bu aksilik değil Daph, yani elimizde yeteri kadar su kalmaması normal. Yolda çok zaman kaybettik."
"Hala kaybediyoruz Mathius." Rathalos'un sırtına tırmandım. Boynuna yaklaşarak oturdum ve sıkıca tutundum. Mathius yanıma gelip yerleşti. Rathalos yavaşça havalandığın da gözlerimi kapayarak başımı da ona yasladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)
FantasyHayatın karşımıza neler çıkarabileceğini asla tahmin edemeyiz. Yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız olayların sizin yaşınızla, ruh sağlığınızla ya da olgunluğunuzla hiçbir alakası yok. Yokmuş. En azından hayat bunun bir örneğini bana y...