B16

526 75 19
                                    

Herhangi bir rüya görmüyordum. Bu sefer bir vizyonda da değildim. Bu defa gerçek hayatta yer çekiminin üzerimdeki etkisine karşı çıkmıyordum. Beni kendisine çekmesine izin veriyordum. Boşlukta yuvarlanıyordum. İçimde oluşan tuhaf bulantı hissi bile hoşuma gidiyordu. Bu seferki düşüşüm çok farklıydı. Korku, endişe, heyecan, ümitsizlik, tedirginlik... En son da ya kurtulamazsam hissiydi.

Kendimi serbest bıraktığım yer gerçekten yüksek bir yerdi. Hala denize dalamamış, kayalıklara çakılmamıştım. Ancak hızlıydım ve hızımın da etkisiyle kulaklarımda tuhaf bir hışırtı vardı. Bu hışırtının arkasında ise hem dalga sesleri vardı hem de kurtarıcımın sesi.

Gülümseyerek çığlık atmaya başladım. Düşüşüm belki bir belki iki saniye sonra son bulacaktı.

"Bir, iki..." Sırtım pürüzlü bir yere çarptığında başımın döndüğünü anladım. Hızla düşüyor olmam zihnimini bulandırmıştı. Etrafımı iyi göremiyordum ama yer çekimine karşı çıktığımı hissediyordum.

Sıcak bedenin üzerinde hızla düşüşüme ters yönde hareket ediyordum. Gökyüzüne doğru hareket ediyordum. Bu ani yön değişimi midemi bulandırmıştı. Başımı kaldırdığım da sırıttım. İşte Apollon'un mucizesi gelmişti.

Sıkıca uçan arkadaşıma sarıldım. Beraber yükseldikçe yükseldik. En sonunda kendimi boşluğa bıraktığım falezin kenarına gelmiştik. Gözlerimi kısarak kıyıya baktım. Bansheeler hala oradaydılar. Doğrularak boğazımı temizledim.

"Onlara gününü göster Rathalos!"

Ejderha sesimi duyar duymaz Bansheelere doğru uçarak ağzını açtı. Alevler ağzından çıkarken bulunduğumuz yer iki Banshee'nin sesleri ile doldu. Acı çığlıkları ejderhanın ateşinin içinden geliyordu. Ejderha tekrar hızlanarak gökyüzünde yükseldi. Sıkıca ejderhanın boynuna sarıldım. O anda ejderhayı ne kadar özlediğimi fark ettim. Onunla yeni tanışmış olmama rağmen onu benimsemiştim.

Başım o kadar çok ağrıyordu ki ejderhanın boynuna başımı yasladım ve gözlerimi kapadım. Şuanda farklı bir yoldan gittiğimizi hissediyordum. Nemflerin beni taşıyarak getirdiği yoldan farklıydı. Şuanda çıplak tepeler üzerindeydik. Sadece ejderhanın kanat sesi vardı.

Kendimi boşlukta serbest bırakmak beynimi yormuştu. Bu nasıl olmuştu? Zihnimin bulanması normal miydi? Başıma tokmakla vuruyorlardı sanki.

Aklıma Mathius geldi. Burada, kadim dostunun yanında değildi. Burada değilse neredeydi? Rathalos beni nasıl bulmuştu? Apollon adına!

"Mathius..." sesim beklediğimden daha kısık çıkmıştı ama Rathalos'un beni duyduğunu biliyordum.

"Güven de Kahin." Gülümseyerek sıkıca tutunmaya devam ettim. Zaten ejderha yavaşlamaya başlamıştı. Gözlerimi açıp yeryüzüne baktım. Ormanlık alana geri dönmüştük ama bu ağaçların enerjisi farklıydı. Bansheelerin bizi bulduğu orman değildi. Ejderha yavaşça yere doğru indi. Ayakları yere bastığında durmuştuk. Başım hala dönüyor gibiydi. Ejderha yere oturduğunda kanadını yere doğru uzattı. Yere inmeden önce ejderhaya ufak bir öpücük kondurdum.

"Sana minnettarım Rathalos." Gülümseyerek kanadına doğru ilerledim. O sırada uzaktan birinin koşarak bize yaklaştığını gördüm. Kanadına oturup aşağıya doğru kaydım. Hemen doğruldum.

"Merlin'in asası adına! Daphne..." Beni hızlıca kendine çekip sarıldığında ben de kollarımı ona sardım. Endişesini çok yoğun yaşıyordu. "Sana bir şey oldu diye öyle korktum ki kaybolduğundan beri seni arıyoruz."

Mathius bana hala sıkıca sarılırken ben de onun sırtını sıvazlamıştım. Gerçeği söylemem gerekirse Mathius'u da özlemiştim ve ben de onun için endişelenmiştim. İyi görünüyordu ve koşarak yanımıza geldiğine göre ayağı da iyileşmişti.

THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin