B6

606 73 14
                                    

Yarı uyanıktım. Pek uyanmak istemiyordum. Otobüsün sarsıntısı hala beni mayıştırıyordu. Bir de hala sıcaktı. Ah, bir de koltuk yerine yatak olsaydı kesintisiz uyunacak bir yerdi. Ancak bir şeyler beni uyandırmaya çalışıyordu. Gözlerimi istemsizce açtım. Otobüs muavini başımızda duruyordu. Mathius'a doğru eğilmişti.

"Onu uyandırmayın, lütfen." dediğimde muavin doğrulup bana baktı. Fısıltı gibi çıkan sesimi duyduğu için mutlu olmuştum. "Ben uyandırırım."

"Aberdeenshire'a girdik, biraz sonra ineceksiniz." diyerek gülümsedi. Başımla onu onayladığımda gülümseyerek uzaklaştı. Mathius'a baktım. Kollarını bacaklarıma sarmış, başını da dizlerime yaslamıştı. Rahat görünüyordu. Normalde kıyameti koparmam gerekiyordu ama kendimi tuttum. Sırf bu yüzden şu anda ona çatamazdım. Zaten ne olduğunu anlamadan canını sıkmıştım. Derin bir nefes alarak ona baktım. Derin bir uykudaydı. Onu uyandırmak istemiyordum ama şehre gelmiştik. Birazdan inecektik.

"Mathius," adını fısıldayarak koluna yumuşakça dokundum. "Uyan, Mathius." Bacağıma sarılı kollarını gevşetti. O zamana kadar sıkıca sarıldığını anlamamıştım.

"Geldik, Mathius." Başını kaldırdığında kısık bakışları benimkilerle buluştu. Uyanmıştı ama ayılmamıştı. Başını tekrar dizlerime yasladı. Uykusunu alamadığı belliydi.

"Merlin'in kurbağa bacağı adına! Beş dakika daha!" mırıltısını duyduğumda kıkırdamıştım. Çok şapşaldı. Saçlarını karıştırdım.

"Merlin'i görürsem söylerim. Hadi kalk bakalım okula geç kalacaksın." dedim gülerek. Başını tekrar kaldırdı. Kısık bakışlarını üzerimde gezdirdi. Kollarını hızla bacaklarımdan çekerek doğruldu. Uykudan uyanan küçük çocuklarının yaptığı gibi gözlerini ovuşturdu. Sonra tekrar bana baktı.

"Ben... Özür dilerim." diyerek ceketini düzeltti. Bakışlarını benden kaçırdığında tebessüm ettim.

"Bir dahaki sefere olmasın." diyerek bacaklarımı aşağıya indirdim. Yarım ağız güldüğünü çok az görebilmiştim. Botlarımı ayağıma geçirdim. Montumu da düzelterek sırtıma geçirdim.

"En azından ayakların kokmuyor Daph, yoksa bu kadar rahat uyuyamazdım." Tek kaşımı kaldırarak Mathius'a baktım. İçten içe benimle dalga geçmesine izin veriyordum. Burnumu kırıştırarak ona baktım. Dediğiyle ilgilenmek istemiyordum. Aklı sıra beni sinirlendirmek istiyordu.

"Toparlanmalısın, birazdan ineceğiz." diyerek çantamı yerden aldım. Ceketini giyip o da çantasını aldı.

Aberdeenshire'a gelmiştik. Hava kararmıştı. Akşam kendini belli ediyordu. Otobüs durduğunda heyecanlanmıştım. Yeni bir şehir, yeni bir macera. Bizi nelerin beklediğini bilmeyerek otobüsten indik. İnmemizle yüzümüze çarpan soğuk beni titretmişti. Mathius'u şimdi daha iyi anlamıştım. Gece gerçekten soğuk geçecek gibiydi. Gerçi nereye gideceğimizi bilmiyordum.

"Yaşayacağımız her şeyi Ethan'a bildirecek misin? Gerçi buna vakit bulabilecek misin?"

"Elbet bir yol bulurum."

"Köye giderken bazı yerlerde telefonun çekmeyebilir."

"Biliyorum. Nereye gideceğiz şimdi? Burada dikilmeyeceğiz herhalde."

"Hayır, gitmeyeceğiz. Sabahı beklemeliyiz. Karanlıkta yola çıkamayız Daph. Neredeyse yol boyunca uyuduk. Ben acıktım. Bir yerde oturup bir şeyler atıştırmalıyız."

"Pekala," diyerek Mathius'un yüzüne baktım. Gözaltları morarmıştı. "Uykunu alamamış gibisin."

"Evet, yedikten sonra biraz daha uyusam iyi olabilir aslında. Uyuyacak bir yerde buluruz." diyerek etrafa bakındı. Bir yer görmüş olacak ki eliyle işaret etti. Beraber gösterdiği yere doğru ilerledik. Otobüs istasyonunun önünde piknik masalarını andıran masalar vardı. Sokak lambaları ve istasyondan yansıyan ışıklar etrafı aydınlatıyordu. Masalardan birine geçerek oturduk. Mathius yiyeceklerimizi kendi çantasına koymuştu. Ben de duran atıştırmalıkları da o almıştı.

THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin